Notit

Yazar adı: Burçak Abay

Travma Sonrası Stres Bozukluğu

[Özgün Yazıdır]
Tarih: 28.02.2021
Yazar: Burçak Abay
Ortalama Okuma Süresi: 3 dakika

Travma sonrası stres bozukluğu, diğer adı ile PTSD aşırı miktarda strese maruz kalma ile ortaya çıkan bir psikolojik rahatsızlıktır. Bu aşırı stres durumu travmalar ile ortaya çıkar. Travma nedenleri kişiden kişiye farklılık gösterse de temel nedeni aşırı strestir. Bu durumların direkt olarak kişiye karşı gerçekleşme zorunluluğu yoktur, kişi stresli olaylara tanıklık etmiş de olabilir. Bu hastalığa sahip kişiler travmaları ile ilgili kabus görebilir veya olayın tekrar gerçekleşeceği hissine kapılabilir. Bu nedenle sürekli tetikte olma veya sürekli korku içinde olma durumu gözlenebilir. Özellikle toplumsal bir olay ile ilgili travma yaşayan insanlar dışarı çıkmamaya çalışabilir veya kalabalık ortamlardan uzak durabilirler.

PTSD tanısı koyulması için genel olarak 4 semptom aranır. İlk semptomda kişide kabuslar veya düşünceler ile olayın tekrar yaşanıp yaşanmadığı gözlenir. Bu kişinin istemsizce yaşadığı bir durumdur. İkinci semptomda kişinin travma ile ilişkili olan düşünceler, kişiler veya mekanlardan kaçınma durumunun olup olmadığına bakılır. Üçüncü semptomda kişinin düşünceleri olumsuz bir şekilde değişebilir; kişi olayı tüm detaylarıyla hatırlayamayıp olaydan kendini sorumlu tutabilir. “Survivor guilt” denilen olay da bu semptomda yer alır ve kişinin herhangi bir kötü olaydan kurtulduğu için kendini suçlu tutması anlamına gelir. Son olarak dördüncü semptomda ise kişinin sürekli tetikte olma durumu incelenir. Kişiye travmayı hatırlatan seslerin olduğu ortamda kişi panik moduna girebilir.

Hastalığa neden olan faktörlere bakıldığında sosyal, psikolojik, biyolojik, cinsiyet ve kültür farklılıkları görülebilir. PTSD  genel olarak incelendiğinde kadınlarda görülme olasılığının erkeklerden daha fazla olduğu görülmüştür. Bunun nedenine bakıldığına cinsel tacizin PTSD’nin en yaygın nedenlerinden biri olması ve çoğu kültürde kadınların sosyal hayattan uzak tutulup belirli kalıplarda yaşamlarının istenmesi görülebilir.

PTSD tedavisinde bilişsel davranış terapisinin oldukça etkili olduğu görülmüştür. Bu terapi çeşidinde kişi kendisinde anksiyete yaratan olayları, davranışları veya düşünceleri en çok anksiyete yaratandan en az anksiyete yaratana doğru sıralar. Terapist bu düzene bakarak kişiyi rahatlatıcı yollarla bu durumlara maruz bırakır. Kişi bu rahatlatıcı tekniklerle birlikte anksiyete yaratan durumların gerçekte tekrar yaşanmadığını görür.  Anksiyete tetikleyen durumlara maruz kalmayı kaldıramayan kişilerde terapistin kişiye stresle başa çıkmakla ilgili teknikler öğretmesinden oluşan stres aşılama tekniği uygulanabilir.

 

KAYNAKÇA & İLERİ OKUMA

Nolen-Hoeksema, S. (2013b). Abnormal Psychology (6th ed.). McGraw-Hill Education

BAŞLIK GÖRSELİ | HIP

Travma Sonrası Stres Bozukluğu Read More »

ANOREXIA NERVOSA

[Özgün Yazıdır]
Tarih: 07.02.2021
Yazar: Burçak Abay
Ortalama Okuma Süresi: 4 dakika

Anorexia, kişinin kendisini uzun zaman aralıklarıyla aç bırakması veya çok az miktarda yemesi, buna rağmen hala daha fazla kilo vermesi gerektiğine inanmasından kaynaklanan bir rahatsızlıktır.

Bu açlığın sonucunda kişi yaşı ve boyuna göre olması gereken kilonun önemli miktarda altında bir kiloya sahip olur. Aşırı kilo kaybı bazı kadınlarda menstrual döngünün durmasından kaynaklanan ‘amenorrhea’ durumuna yol açabilir. Bu hastalığa sahip bireyler kendilerine aşırı kilolu olarak gözlemlerler ve büyük bir kilo alma korkusu yaşarlar. Bu yüzden sürekli daha fazla zayıflamaya çalışırlar. Kilo verme çabalarına aç kalmanın yanında aşırı egzersiz de katkı sağlar.

Anorexia nervosa hastalığının iki tipi olduğu biliniyor. Bunlardan ilki olan kısıtlayıcı tip, hastanın kilo vermek amacıyla yemek yemeyi reddettiği ve aşırı egzersiz yaptığı tiptir. Kişi birkaç günü yemek yemeden geçirebilir, bazıları sadece hayatta kalmak için gereken miktarda yemek yer. İkinci tip olan binge/purge tipte ise kişi çok fazla yemek yeme periyotları veya kusma periyotları geçirir. Kusmayı kişi bazı ilaçlar ile veya kendi kendini kusturarak gerçekleştirir.

Hastalığın kişilere göre dağılımına bakıldığında kadınlarda erkeklere oranla 10 kat daha fazla görüldüğü gözlemlenmiştir. Yaş aralığına bakıldığında ise genellikle büyüme çağında veya genç yetişkinlikte başladığı görülmüştür. Bunun yanı sıra bu hastalığa sahip bireylerde intihara meyilli olma veya kendine zarar vermeye iten davranışlar gözlemlenmiştir. Hastalığa neden faktörler ise genetik, sosyal, bilişsel faktörler ve aile ortamı olarak açıklanabilir.

Anorexia nervosa çok tehlikeli ve ölümcül bir hastalıktır. Bu hastalığın sonucu olarak kalp rahatsızlıkları, kusmaya bağlı olarak diş problemleri, böbreklerin iflası veya özellikle kadınlarda kemiklerde güç kaybı oluşabilir. Buna ek olarak intihar oranları diğer insanlara göre daha fazladır.

Hastalığın tedavi yöntemlerine bakıldığında birçok yöntem karşımıza çıkar. Kişi psikoterapi alabilir; bu yöntemde hastalar bedenleri üzerinde kontrol sahibi olmak istedikleri için terapiye karşı olabilirler, bu yüzden terapist hastanın güvenini kazanmaya çalışır ve tedaviye devam etmesini sağlar. Bu terapinin sağladığı yarar bütün hastalarda aynı şekilde gözlemlenmeyebilir.

Diğer tedavi yöntemi olan bilişsel davranış terapisinde ise kişinin zayıf olmaya verdiği önem hakkında konuşulur ve hastaya kazandığı kilolar için ödül verilen bir sistem oluşturulur. Bunu yanı sıra hastaya rahatlaması için uygulayabileceği teknikler öğretilir. Bilişsel terapilerin yanında biyolojik terapilerin de kullanıldığı görülmüştür. urulur. Bunu yanı sıra hastaya rahatlaması için uygulayabileceği teknikler öğretilir. Bilişsel terapilerin yanında biyolojik terapilerin de kullanıldığı görülmüştür.

 

 

KAYNAKÇA & İLERİ OKUMA

Nolen-Hoeksema, S. (2013b). Abnormal Psychology (6th ed.). McGraw-Hill Education.

Fombonne, E. (1995). Anorexia nervosa. The British Journal of Psychiatry, 166(4), 462-471.

başlık görseli | chrıstıan dorn from pıxabay

ANOREXIA NERVOSA Read More »

Borderline Kişilik Bozukluğu

[Özgün Yazıdır]
Tarih: 31.01.2021
Yazar: Burçak Abay
Ortalama Okuma Süresi: 3 dakika

Borderline kişilik bozukluğu duyguların kontrol edilemediği, diğer kişilerle ilişkilerde zorluklar yaşatan ve kişinin benlik kavramını etkileyen psikolojik bir rahatsızlıktır.

Bu hastalığa sahip bireylerde benlik kavramı dengesizleşir; bir an benliklerini aşırı bir şekilde önemseyip karşısındaki insanların da bunu desteklemelerini beklerken diğer zamanlarda kendileri hakkında inanılmaz bir şüpheye düşüp benliklerinde uyumsuzluk yaratabilirler. Bunun yanında, bu kişilerin insan ilişkilerinde de bir uyuşmazlık görülür. Karşılarındaki insanı yüceltmekten onları yermeye ve hor görmeye kadar uzanan bir değişim gözlemlenir.

Borderline kişilik bozukluğuna sahip hastalarda aynı zamanda terk edilme korkusu da mevcuttur. Kişi yakın çevresini veya terapistinin bile onu bırakacağından endişe eder. Karşısındaki insanın davranışları bu yönde olmasa bile kişi bu hareketlerden terk edileceği çıkarımını yapar. Bu kişiler terapiste gitmelerinin sebebini de çoğu zaman içlerindeki boşluğu doldurmak için olarak açıklar. Terapistin bu boşluğu dolduracağını düşünürler.

Kişilerin duygu durumlarına bakıldığında da dengesizlikler görülebilir. Kişi sebepsiz bir şekilde öfke, depression ve anksiyete nöbetleri geçirebilir. Aynı zamanda kendilerine zarar verebilirler ve bu kişide vücuduna kesikler atmaktan intihar girişimine kadar gidebilir. Bu dengesizliklerle birlikte çoğu borderline kişilik bozukluğu hastaları aynı zamanda depresyon ve anksiyete bozukluğu teşhisi alabilirler.

Hastalığın sebeplerine bakıldığında genetik faktörlerin ve çocuklukta yaşanan problemlerin önemli etkileri olduğu görülebilir. Çevresel etkilere çocukluk döneminde maruz kalınan şiddet örnek verilebilir.

Hastalığın tedavisinde diyalektik davranış terapisi uygulanabilir. Bu tedavide hastanın kendisi hakkında pozitif bir görüşe sahip olması aynı zamanda karşılaştığı problemleri çözme yollarını anlatmak amaçlanır. Bunun yanına birçok bilişsel terapinin etkili olduğu görülmüştür.

 

KAYNAKÇA & İLERİ OKUMA

Lieb, K., Zanarini, M. C., Schmahl, C., Linehan, M. M., & Bohus, M. (2004). Borderline personality disorder. The Lancet, 364(9432), 453-461.

Nolen-Hoeksema, S. (2013b). Abnormal Psychology (6th ed.). McGraw-Hill Education.

BAŞLIK GÖRSELİ | from pıkısuperstar Desıgned by freepıc

Borderline Kişilik Bozukluğu Read More »

Şizofreni Nedir?

[Özgün Yazıdır]
Tarih: 02.01.2021
Yazar: Burçak Abay
Ortlama Okuma Süresi: 4 dakika

Şizofreni, psikotik rahatsızlıklar arasında en karmaşık ve ağır geçirilen hastalıklardan biridir. Temelinde psikozun yattığı bu hastalık, kişilerde kendini farklı semptomlarla gösterebilir. Bazı zamanlarda kişi gerçek ile halüsinasyonları birbirinden ayırabilir, insanlarla sağlıklı bir şekilde iletişim kurabilir, hayatını normal bir şekilde sürdürebilir. Diğer zamanlarda ise kişi konuşmakta güçlük çeker veya mantıklı cümleler kuramaz, insanlarla sağlıklı bir ilişki sürdüremez ve gerçeklikten kopar. Bu semptomlardan halk arasında en yaygın bilinenleri halüsinasyon ve delüzyondur.

Halüsinasyon gören hastalar, etraflarında birinin olduğunu veya bir ses duyduklarını söylerler. Fakat bu ses ve kişiler gerçek değildir. Delüzyonda ise hastalar gerçek olması olası olmayan düşüncelerinden bahsederler. Bu semptomlar, şizofreni hastalarının hayatı için tehlike oluşturma olasılığı yüksek olan semptomlardır. Halüsinasyon veya delüzyon deneyimlediklerinde, hastalar bu durumu durdurmak için ya da duydukları veya gördükleri kişinin isteklerini yerine getirmek için kendilerine veya başkalarına zarar verebilirler.

Şizofreni hastalığının bu kadar çok yaygın ve bilinir olmasının sebepleri birkaç faktör ile açıklanabilir. Biyolojik faktörlere bakıldığında bir çocukta şizofreni hastalığının görülmesi, anneni hamilelikte maruz kaldığı viral hastalıklara veya ‘perinatal hypoxia’ denilen, bebeğin doğum sırasında veya doğumdan sonra bir süre oksijensiz kalmasından kaynaklanabilir. Genetik faktörlere bakıldığında ise kişiye genetik olarak aktarılan bilişsel eksiklikler görülür. Bu eksiklikler günlük hayatı sürdürmede zorluklara ve iletişim zorluklarına yol açabilir. Bu faktörler şizofreni hastalığının kimlerde daha yaygın görüldüğünü açıklamada da etkili olur. İkiz kardeşlere bakıldığında kardeşlerden biri şizofreni  hastası ise diğer kardeşin de hastalığa yakalanma oranı, tek yumurta ikizlerinde %46, çift yumurta ikizlerinde ise % 14’ tür. İkiz olmayan kardeşlerde ise diğer kardeşte hastalık görülme oranı %10’ a düşer. Bunlara ek olarak erkeklerde şizofreni görülme olasılığı kadınlarda daha fazladır ve hastalık kadınlara göre erkeklerde daha genç yaşta kendini gösterir. Bu denli yaygın olan şizofreni hastalığında maalesef dünya genelinde şizofreni hastalarının %10 -%15 i intihar etmektedir.

Hastalık ve semptomları bazı insanlar için her ne kadar korkutucu görünse de şizofreninin birden çok tedavisi vardır. Bu tedaviler hastaya ilaç olarak veya terapi ile verilebilir. Aile terapisi alarak hastalık hakkında bilgi sahibi olmak ve hastaya buna göre davranmak tedavi sürecini olumlu bir şekilde etkiler. Ailesi ile birlikte olmayan hastalarda ise grup terapileri uygulanabilir. Hasta ağır durumda ise, hastanelerde hastanın durumuna uygun tedavi yöntemi seçilip hastanın sosyal hayatına ve sağlığına kavuşması sağlanabilir.

 

 

KAYNAKÇA & İLERİ OKUMA

Şizofreni | Nolen-Hoeksema, S. (2013). Abnormal Psychology (6th ed.). McGraw-Hill Education.

başlık görseli | pıxabay.com

Şizofreni Nedir? Read More »

Scroll to Top