Notit

Yazar adı: Bilgin Burak Öztoprak

Öğrenilmiş İyimserlik

[Verywell Mind yazısından çevirilmiş ve düzenlenmiştir.]
Tarih: 13.06.2021
Yazar: Bilgin Burak Öztoprak
Ortalama Okuma Süresi: 6 dakika

Öğrenilmiş iyimserlik, dünyaya olumlu bir bakış açısıyla bakma yeteneğini geliştirmeyi içerir. Öğrenilmiş iyimserlik; kendi kendine olumsuz konuşmaya meydan okuyarak ve karamsar düşünceleri daha olumlu olanlarla değiştirerek, insanlara nasıl daha iyimser olunacağını öğretebilir.

Hayata daha iyimser bakmanın bazı avantajları şunlardır:

  • Daha iyi sağlık sonuçları
  • Daha iyi zihinsel sağlık 
  • Daha yüksek motivasyon
  • Daha uzun ömür
  • Daha düşük stres seviyesi.

İyimserlik Ve Kötümserlik

  • Kalıcılık: İyimserler kötü zamanları geçici olarak görme eğilimindedir. Bu nedenle, başarısızlık veya aksiliklerden sonra daha iyi toparlanabilme eğilimindedirler. Ancak kötümserlerin işler zorlaştığında pes etme olasılıkları daha yüksektir.
  • Kişiselleştirme: İşler ters gittiğinde, iyimserler suçu dış güçlere veya koşullara yükleme eğilimindedir. Kötümserler ise hayatlarındaki talihsiz olaylar için kendilerini suçlama olasılıkları daha yüksektir. Aynı zamanda, iyimserler iyi olayları kendi çabalarının bir sonucu olarak görme eğilimindeyken, kötümserler iyi sonuçları dış etkilere bağlar.
  • Yaygınlık: İyimserler bir alanda başarısızlıkla karşılaştıklarında, bunun diğer alanlardaki yetenekleriyle ilgili inançlarını etkilemesine izin vermezler. Ancak kötümserler, aksilikleri daha genel olarak görürler. Başka bir deyişle, bir şeyde başarısız olurlarsa, her şeyde başarısız olacaklarına inanırlar.

İyimserliği Öğrenmek

İyimserlik düzeyi kalıtsal özelliklere bağlı olmanın yanı sıra ebeveyn ilişkisi ve finansal durum gibi çocukluk deneyimlerinden de etkilenmektedir. Ancak daha iyimser bir insan olmanıza yardımcı becerileri öğrenmek de mümkündür.

Amerikalı psikolog Martin Selignman’ın geliştirdiği ABCDE modeli daha iyimser olmayı öğrenmek için kullanılabilir.

  • Sıkıntı (Adversity): Yanıt bekleyen durum 
  • Düşünce-İnanç (Belief): Olayı yorumlama şekli
  • Sonuç (Consequence): Duruma karşı davranışlar, hisler veya verilen tepki
  • Reddetme (Disputation): Bir inancı reddetme veya tartışmak için harcadığımız çaba
  • Harekete Geçme-Enerji verme (Energization): İnançlarımıza meydan okumaya çalışmaktan ortaya çıkan sonuç

SIKINTI

Yakın zamanda karşılaştığınız bir tür sıkıntıyı düşünün. Sağlığınızla, ailenizle, ilişkilerinizle, işinizle veya karşılaşabileceğiniz başka herhangi bir zorlukla ilgili olabilir.

Örneğin, yakın zamanda yeni bir egzersiz planına başladığınızı ancak buna devam etmekte sorun yaşadığınızı hayal edin.

DÜŞÜNCE

Bu sıkıntıyı düşündüğünüzde aklınızdan geçen düşünce türlerini not edin. Olabildiğince dürüst olun ve duygularınızı düzenlemeye çalışmayın.

Önceki örnekte, “Antrenman planımı takip etmekte iyi değilim”, “Hedeflerime asla ulaşamayacağım” veya “Belki hedeflerime ulaşacak kadar güçlü değilim” gibi şeyler düşünebilirsiniz. “

SONUÇ

2. adımda kaydettiğiniz düşüncelerden ne tür sonuçlar ve davranışlar ortaya çıktığını düşünün. Bu tür inançlar olumlu eylemlerle mi sonuçlandı, yoksa sizi hedeflerinize ulaşmaktan alıkoydu mu?

Örneğimizde, ifade ettiğiniz olumsuz düşüncelerden egzersiz planınıza bağlı kalmayı zorlaştırdığını hemen fark edebilirsiniz. Belki de spor salonuna gittiğinizde antrenmanları daha fazla atlamaya veya daha az çaba sarf etmeye başladınız.

REDDETME

Düşüncelerinize itiraz edin. 2. adımdaki düşüncelerinizi tekrar düşünün ve bu düşüncelerin yanlış olduğunu kanıtlayan örnekler arayın. Varsayımlarınıza meydan okuyan bir örnek arayın.

Örneğin, antrenmanınızı başarıyla tamamladığınız tüm zamanları düşünebilirsiniz. Veya bir hedef belirlediğiniz, bunun için çalıştığınız ve sonunda ulaştığınız diğer zamanlar da olabilir.

HAREKETE GEÇME

Şimdi düşüncelerinize meydan okuduğunuzda nasıl hissettiğinizi düşünün. Önceki düşüncelerinize itiraz etmek size nasıl hissettirdi?

Hedefinize ulaşmak için çok çalıştığınız zamanları düşündükten sonra, kendinizi daha enerjik ve motive hissedebilirsiniz. Artık, daha önce inandığınız kadar umutsuz olmadığını gördüğünüze göre, hedefleriniz üzerinde çalışmaya devam etmek için daha fazla ilham alabilirsiniz.

İyimserlikle ilgili belki de en cesaret verici şey, öğrenilebilen ve uygulamaya konulabilen beceriler içermesidir. Sonuç olarak, öğrenilmiş iyimserlik; sadece sağlığınızı iyileştirmekten veya depresyon ya da düşük benlik saygısı gibi psikolojik rahatsızlıklardan korunmaktan daha fazlasıdır. Yaşamdaki amacınızı bulmanın bir yolu olabilir, hayatınızı daha anlamlı kılabilir. 

 

KAYNAKÇA & İLERİ OKUMA

ÇEVİRİ | VeryWell MIND

BAŞLIK GÖRSELİ | PIXABAY

Öğrenilmiş İyimserlik Read More »

UYKU FELCİ: KARABASAN

[Big Think yazısından çevirilmiş ve düzenlenmiştir.]
Tarih: 31.05.2021
Yazar: Bilgin Burak Öztoprak
Ortalama Okuma Süresi: 5 dakika

Zifiri karanlığın ortasında uyandığınızı ve tamamen felç olduğunuzu fark ettiğinizi hayal edin. Birdenbire, yatağınızda agresif ve korkunç bir insan benzeri kedi olduğunu fark ediyorsunuz. Sonra, en kötü senaryo ortaya çıkıyor: Yaratık size acımasızca saldırıyor ve keskin dişlerinin etinize nüfuz ettiğini canlı bir şekilde hissediyorsunuz. Ertesi sabah vücudunuzda bir morlukla uyanırsınız.

Kulağa Stephen King korku romanından fırlamış gibi geliyor, ancak olaylar gerçek hayattaki bir uyku felci vakasını anlatıyor.

Uyku felci, bir kişinin uykudan uyandığı ancak geçici olarak felç olduğu, hareket edememesi veya konuşamaması durumudur. Aslında, fenomen nadir değildir. İnsanların yaklaşık yüzde 20’si hayatlarında en az bir kez uyku felci yaşar.

Uyku Felcinin Nörolojik Kökenleri

Uyku felci genellikle gün içinde kestirdiğimizde, çok uzun bir yolculuk sonrası meydana gelen jet lag ile veya herhangi bir şekilde uykusuz kaldığımızda ortaya çıkar. Hızlı göz hareketi uykusu (REM) adı verilen ve çoğu canlı rüyanın meydana geldiği uyku aşamasındayken uyandığımızda uyku felci meydana gelir. REM sırasında beynimizdeki planlama ve mantıklı düşünme yeteneğimizin merkezinde yer alan bir kısım kapanır. Bu olay, rüyalarımızın neden bu kadar gerçeklik dokusunun kontrol çıktığını da açıklar.

REM sırasında bu kadar yoğun “gerçek” rüyalar görmemizi ve potansiyel olarak kendimize zarar vermemizi önlemek için beynimiz bedenimizi geçici olarak felç eder. Ancak bazen aslında REM uykusundayken uyanırız. Bu durumda REM uykusu ile uyanıklık arasında kalırız. Uyanık halde olmamıza rağmen vücut felç halde kalmaya devam eder, konuşma ve hareket yeteneklerini kaybeder. Hatta bazı durumlarda bu felci durumun üzerin bir de canlı rüyalar görebiliriz. Kültürümüzde karabasan olarak adlandırılan durum da budur. Ayrıca Astral Seyahat olarak anlatılan durumlar da uyku felci ve REM uykusu sırasında meydana gelmektedir.

Uyku felci, inançlara ve psikolojik durumlara bağlı olarak artmaktadır. Kişi yatağa girdiği zaman ona saldırmasını beklediği bir yaratığı düşünür ise bu düşünceler beyindeki korku merkezlerini harekete geçirerek REM sırasında uyanmaları ve uyku felci ihtimalini arttırır. Bir kez uyku felci geçiren insan bunu kültürel inançları ışığında yorumlayarak, “Kötü bir ruh tarafından saldırıya uğruyorum” diye düşünerek onlardan daha da korkar. Daha fazla korku daha fazla uyku felcine sebep olur. 

Orada bitmiyor. Artık daha sık uyku felci yaşadıklarını ve bu dönemlerin daha uzun ve daha korkunç olduğunu fark ediyorlar. Doğaüstü bir yaratık tarafından hedef alındıklarına, hatta belki de ele geçirildiklerine ikna olurlar. Bu da onları daha da korkutur ve kısır döngü kendi kendine beslenmeye devam eder. 

Uyku felci korkusunun üzerinden gelebilmek için aslında bunun rüyanın bir parçası olduğunun farkında olmak gerekir. Yaratıklara olan korku azalırsa uyku felci sayıları da azalır. Rüyalarınızı kontrol edebilmek de bu durumun üstesinden gelmek için farklı bir çözüm yoludur. Meditasyon ve gevşeme tedavilerinin de uyku felcini +%50 oranda azalttığı bazı incelemelerde görülmüştür. 

 

KAYNAKÇA & İLERİ OKUMA

ÇEVİRİ | BİG THİNK

BAŞLIK GÖRSELİ | PIXABAY

 

 

UYKU FELCİ: KARABASAN Read More »

Yapay Zeka Gerçek Bir Düşünceye Ulaşabilecek Mi?

[BIG THINK yazısından çevrilmiş ve düzenlenmiştir.]
Tarih: 19.05.2021
Yazar: Bilgin Burak Öztoprak
Ortalama Okuma Süresi: 7 dakika

Yeni bir işe başladınız ve iş yerinde ilk gününüz. Yeni iş arkadaşınız sohbet başlatmak için size “Dün gece maçı izledin mi?” diye soruyor. Futboldan nefret ediyorsunuz, ancak yeni iş yerinde hiç arkadaşınız da yok. Cevabınız “Elbette, bu sonuca inanamıyorum.” Oluyor. İlginç bir şekilde bu cevap işe yarıyor ve bir süre daha sohbet ediyorsunuz. Bundan sonraki günlerde ise bir yalanı yaşamaya devam ediyorsunuz. Hafta sonu birkaç futbol programı izlediniz, birkaç araştırma yaptınız. İş yerine dönünce sadece hafta sonu duyduğunuz şeyleri tekrar ettiniz. Söylediğiniz şeyler hakkında bir fikriniz yok ancak iş arkadaşınız söylediklerinizden etkilendi. Bir şekilde futboldan anlıyor gibi göründünüz. Ancak soru şu: Futbolu gerçekten biliyor musunuz yoksa bilgiyi taklit mi ediyorsunuz? Aradaki fark nedir? Filozof John Searl’in “Çin Odası’na” hoşgeldiniz!

ÇİN ODASI NEDİR?

John Searle’nin “Çin Odası” nın görselleştirilmesi.

Searle’ın argümanı, zihnin tam olarak hangi rolü oynadığıyla veya başka bir deyişle ne yaptığı ya da hangi “işleve” sahip olduğunu açıklayabileceğini savunan felsefedir. 

İşlevselciliği matematikteki fonksiyonlara benzetebiliriz. İnsan zihni bir “girdi-süreç-çıktı” modelini izliyor gibi görünmektedir. Çin Odası düşünce deneyi, insan zihni bu kadar basit şekilde çalışan biyolojik bilgisayarlar olmadığını göstermeye çabası içerisindedir.

Bir oda hayal edin. Odanın içinde Çince bilmeyen John var. Odanın dışındaki bir Çinli odanın içine Çince bir mesaj gönderir. John’un elinde ise Çince karakterler için bir “Girdi-Çıktı” kitabı var. Örneğin, <你 好吗> alırsa, doğru cevap <我 还好> olur. John’un yapması gereken tek şey talimat kitabını takip etmek. Odanın dışındaki Çinli konuşmacı, içeriden Çince bilen biriyle konuştuklarını düşünüyor. Ama gerçekte, içeride yalnızca John ve elindeki kitabı var.

Anlamak nedir?

John Çince anlıyor mu? Çin Odası, her bakımdan, zihnin hesaplamalı bir görünümüdür, ancak görünen o ki, bir şeyler eksiktir. Bir şeyi gerçekten anlamak, “Girdi-Çıktı” otomatikleştirilmiş bir yanıtını vermek değildir.

Yapay zekalar bu şekilde programlanır. Bir bilgisayar sistemi, belirli girdilerin sınırlı bir listesine dayalı olarak belirli bir çıktı sağlamak üzere programlanmıştır. “Fareye çift tıklarsam bir dosya açarım.” Giriş – İşlem – Çıkış.

Yapay Zekanın Geleceği

Adil olmak gerekirse, yapay zeka alanı daha yeni başlıyor.  Ancak bu, AI’nın her zaman böyle olacağı anlamına gelmez. AI’nın (en azından) çok da uzak olmayan bir gelecekte bir insan tepkisini mükemmel bir şekilde taklit etmesi oldukça olasıdır. Dahası, bugün AI’lar giderek daha gelişmiş öğrenme yeteneklerine sahiptir. Algoritmalar artık sadece girdi-işlem-çıktı değil, daha çok sistemlerin bilgi aramasına ve aldıklarına yeniden adapte olmasına izin veriyor. Bunun kötü şöhretli bir örneği, bir Microsoft sohbet botunun Twitter’da okuduklarından öğrendikten sonra ırkçılıktan bahsetmeye başladığında meydana geldi. Bir diğer örnek ise, iki Facebook sohbet robotu birbirleriyle kendilerinin icat ettiği bir dilde yaptıkları sohbet keşfedildikten sonra kapatıldı. Ne yaptıklarını anladılar mı? Yeterince öğrenme ve yeterince pratikle, bir yapay zeka “Çin Odası” nın anlayışa ulaşamayacağını kim söyleyebilir?

Taklit anlayışa dönüşebilir mi?

Zaman zaman hepimiz Çin Odası’ndaki John Olmuşuzdur. Bir spor hakkında konuşmak, bir sınava katılmak, anlamını tam olarak bilmediğimiz bir kelime kullanmak veya matematik problemlerini hesaplamak. Hepimiz anlayışı taklit edebiliriz, ama aynı zamanda şu soruyu da akla getiriyor: Taklit ederek anlayabilecek kadar akıcı ve yetkin bir hale gelebilir miyiz? Bir eylemi yeterince tekrarlarsanız, kolay ve alışkanlık haline gelir. Örneğin, bir dil, müzik aleti veya matematik hesaplama pratiği yaptığınızda, bir süre sonra bu ikinci doğa haline gelir. Beynimiz tekrarla değişir.

Öyleyse, yeni bir şey öğrendiğimizde hepimiz Çin Odaları’ndaki John olarak başlayabiliriz, ancak bu hala bizi uygun bir soruyla baş başa bırakıyor: John Çince’yi ne zaman, nasıl ve hangi noktada gerçekten anlıyor ? Daha da önemlisi, Siri veya Alexa sizi hiç anlayacak mı?

 

KAYNAKÇA & İLERİ OKUMA

Çeviri | BIG THINK

BAŞLIK GÖRSELİ | FREEPIK

Çin oDası Görseli | MEDIUM

Yapay Zeka Gerçek Bir Düşünceye Ulaşabilecek Mi? Read More »

İmposter Sendromu

[Verywellmind yazısından çevrilmiş ve düzenlenmiştir]
Tarih: 02.05.2021
Yazar: Bilgin Burak Öztoprak
Ortalama Okuma Süresi: 3 dakika

İmposter Sendromu, diğer insanların sizi algıladıkları kadar yetkin ve becerikli olmadığınıza inanmanın içsel bir deneyimini ifade eder. Kısaca, imposter sendromu sahte gibi hissetme deneyimidir.

 

Bu sendroma sahip bir kişi, ulaştığı mesleki konuma ya da toplum içindeki statüsüne tesadüfen ulaştığını, adının önünde sahip olduğu etiketi aslında hak etmediğini; her an diğer insanların onun bu sahtekarlığının farkına varabileceklerini düşünür. 

Hastalığın yaygın belirtilerinden bazıları şunlardır:
  • Kendinden şüphe
  • Yetkinlik ve becerilerinizi gerçekçi bir şekilde değerlendirememe
  • Başarınızı dış faktörlere bağlamak
  • Beklentileri karşılayamayacağınıza dair korku

 

İmposter sendromu, bazı insanlarda başarıyı körükleyebilmektedir, ancak bunun kaygı gibi bir bedeli vardır. Kimsenin sizin sahtekarlığınızın farkına varmaması için gereğinden fazla hazırlık yapabilir, gereğinden fazla çalışabilirsiniz. Ancak bu durumda, daha fazla çalışmanın daha çok başarı getirebilmesi nedeniyle imposter sendromunun sizi daha fazla etkilemesi de mümkün. 

 

İlerleyen seviyelerde, hissettiğiniz bu duygular kaygılarınızı arttırarak depresyona yol açabilmektedir. İmposter sendromu yaşayan insanlar, sosyal anksiyete bozukluğundan muzdarip olanlara benzer şekilde diğer insanlar ile nasıl hissettikleri hakkında konuşmama ve sessizce mücadele etme eğilimine sahiptir.

 

İlk olarak 1978 yılında psikolog Suzanne Imes ve Pauline Rose Clance tarafından tanımlanan bu sendrom, ünlü sanatçılarda, üst düzey yöneticilerde ve çok iyi seviyede bulunan okullarda okuyan öğrencilerde sıklıkla görülüyor. İnsanların %70’inin bu sendromu hayatlarının en az bir bölümünde yaşayacağı tahmin edilmektedir. Tarihteki en ünlü bilim insanlarından birisi olan Albert Einstein, hayatının son dönemlerinde söylediği “Yaptığım işe atfedilen abartılı itibar beni hasta ediyor. Kendimi üçkağıtçının teki olarak görmekten alıkoyamıyorum.” sözüyle İmposter Sendromu yaşadığına işaret etmiştir.

İmposter Sendromu ile başa çıkma:
  • Hislerinizi diğer insanlar ile paylaşabilirsiniz. Diğer insanlar, sizin sahip olduğunuz ancak farkında olmadığınız bazı özellikleriniz nedeniyle size hayranlık duyuyor, sizi takdir ediyor olabilir.
  • Başkalarına odaklanın. Sizinle aynı düzeyde bulunan insanların aslında sizden çok da farklı olmadığını görmek size bulunduğunuz konumu hak ettiğinize işaret edebilir.
  • Yetersiz hissettiğiniz konudaki yeteneklerinizi objektif bir şekilde değerlendirin. Başarılı ve iyi olduğunuz yönleri görmeye çalışın.
  • Mükemmeliyetçilikten vazgeçin. Bir şeyin mükemmel olması için harcayacağınız çabayı farklı işleri makul düzeyde iyi yapabilmek için harcamak hem daha verimli olacaktır hem de kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. 

Son olarak; unutmayın ki kendinizi bir sahtekâr olarak hissediyorsanız, şansa ya da diğer faktörlere atfedilebilecek bile olsa bir başarıya sahip olduğunuz anlamına gelmektedir. 

 

 

KAYNAKÇA & İLERİ OKUMA

ÇEVİRİ | VERYWELLMIND

BAŞLIK GÖRSELİ | Fernando Dowhen, Pixabay

among us(game) | ınnersloth

İmposter Sendromu Read More »

Scroll to Top