[Özgün yazıdır] Tarih: 25.04.2021 Yazar: Emre Sezer Ortalama Okuma Süresi: 3 dakika
Uzay araçları, uzaydaki bir noktaya gitmek veya uzaydaki belli yörüngede belli görevleri yerine getirmek için tasarlanmış araçlardır. Ayrı görevler için özel tasarlanmış birçok uzay aracı vardır. İnsanların inşa ettiği ilk uzay aracı 1942 yılında fırlatılan alman yapımı “Vergeltungswaffe 2” roketidir. Bu roket bu yazıda da bahsettiğim roketlerin öncüsüdür. Bu roket ile başlayan uzay sanayisinde üretilen roketler ve diğer uzay araçlarını görevlerine göre sınıflandırarak tanıyalım. Her bir uzay aracı için ayrı yazı yazmak gerekiyor bu yüzden bu yazıda kullanılan uzay araçlarının olduğu genel bilgilendirme yapmak istiyorum.
Bilimsel Uzay Roketleri:
Bilimsel Uzay Roketleri, katı ya da sıvı yakıtla veya iki yakıt türünün de berber kullanıldığı hibrit şeklinde çalışan yükünü ki bu insan da olabilir uzaydaki bir noktaya taşımak amacıyla kullanılan uzay araçlarıdır. Bu tür roketlerin öncüsü Vergeltungswaffe 2 roketi olsa da ilk yükü Dünya yörüngesine taşıyan roket sovyet yapımı, 1957 yılında fırlatılan “Sputnik 1” uydusunu taşıyan Sputnik (8K71PS/8A91) roketidir. Günümüzde uzaya insan taşımada sadece roketler kullanılmaktadır.
Uzay Mekiği:
Uzaya gitmenin maliyetini düşürmek ve insanlı görevlerin daha güvenli olması için tasarlanmış uçak benzeri uzay araçlarıdır. Nasa tarafından inşa edilen uzay araçları 191-2011 yılları arasında kullanılmıştır. Birçok uçuşta uzay araçları tahrip olmuştur. maaliyeti roketlerden fazla olmaya başlaması, kısmen yeniden kullanılabilir olması ve güvenlik sorunlarından dolayı kullanılması bırakılmıştır.
Uzay İstasyonu:
Uzayda yaşam kabiliyetini ölçmek ve çeşitli deneyleri gerçekleştirmek için belli bir yörüngede dolanan istasyonlardır. 1998 yılında uzayda yapımına başlanan ve hala çalışmakta olan Uluslararası Uzay İstasyonunu en fazla 7 kişilik kapasiteye sahiptir.
Yapay Uydu:
Belli bir yörüngede dolanan daha sensörleri ile bilgi toplayıp ileten uzay araçlarıdır. Otonom ve bilgisayar kontrollü çalışırlar. Uyduların ilki 1957 yılında fıraltılan sovyet yapımı “Sputnik 1” uydusudur. Yapay uyduların görevi haberleşmeyi sağlamak, ortam verisini almak, etrafında döndüğü gök cismini gözlemek veya uzayklardaki gök cisimlerini gözlemlek gibidir.
Uzay Kondusu:
Gök cisimlerine inmek için tasarlanan uzay araçlarıdır. Apollo projesinde olduğu gibi insan taşımak için veya Mars Phonix projesinde olduğu gibi bilimsel bir görevi yerine getirmek için kullanılırlar.
Uzay Gezgini:
Gök cisimlerini detaylı incelemek için hareket etme kabiliyetine sahip uzay araçlarıdır. Gezdikleri bölgede numune toplama, fotoğraf çekme gibi görevleri yerine getirirler. Haraket kaabiliyetleri bulundukları gök cismi ile görev kontrol merkezi arasındaki iletişim süresine bağlı olarak çok yavaştır. Bu konuyla ilgili detaylı bilgiyi Alo Mars projesinden edinebilirsiniz.
[Özgün yazıdır] Tarih: 10.04.2021 Yazar: Emre Sezer Ortalama Okuma Süresi: 6 dakika
Yazının ilk bölümünde birçok beyblade parçasını gördük birçok beyblade tipini tanıdık. Bu bölümde bu özelliklerin fizik kanunları karşısında nasıl hareket ettiğini inceleyeceğiz.
Bütün beybladeler performans uçları etrafında dönerler. Bu hareketlerine dönme hareketi denir. Dönme hareketlerindeki hızlarına da açısal hız denir. Beyblade’in açısal hızını en dış halkası füzyon tekeri üzerindeki bir p noktasının birim zamanda performans ucu etrafındaki yer değişimi olarak alabiliriz. Beybladeler dönme hareketi yaparken her zaman aynı yerlerinde durmazlar. Yaptıkları bu yer değiştirme öteleme hareketidir.
Dönme hareketi yapan beybladeler 3 boyutlu katı cisimler olduğu için üzerlerine başka fiziksel kuvvetler de etki eder. Bu kuvvetler zemine doğru beyblade’in kütlesi ve Beyblade’e etki eden yerçekimi ivmesinin çarpımı olan “mg” kuvveti ve bu kuvvete karşı aynı büyüklükte ters yönde oluşan tepki kuvveti veya normal kuvvet “N” kuvveti. Son olarak bu kuvvetlere dik beyblade’in dönme kuvveti etki eder.
Dönme hareketi yapan beybladeler 3 boyutlu katı cisimler olduğu için üzerlerine başka fiziksel kuvvetler de etki eder. Bu kuvvetler zemine doğru beyblade’in kütlesi ve Beyblade’e etki eden yerçekimi ivmesinin çarpımı olan “mg” kuvveti ve bu kuvvete karşı aynı büyüklükte ters yönde oluşan tepki kuvveti veya normal kuvvet “N” kuvveti. Son olarak bu kuvvetlere dik beyblade’in dönme kuvveti etki eder. Ayrıca aerodinamik etkileri de unutmamak lazım ama plastik beyblade arenasında dönen beyblade oyuncakları bu için ihmal edilebilir bir durumdur.
Formüllere hiç girmeden yazdıklarımızı toparlamak gerekirse. Beyblade’e etki eden kuvvetler, daha çok beyblade’in füzyon tekerinin şekli, çapı, kütlesi, füzyon tekerinin zeminden ne kadar yukarıda olduğu, performans ucunun şekline göre değişiklik gösterir. Bu kuvvetler de beyblade’in ne kadar hızda nasıl bir dönme ve sürüklenme yörüngesini izleyeceğini bize söyler. Yani iyi bir beyblade seçmek için fizik biliminden yararlanabiliriz. Teoride en iyi beyblade’i oluşturabiliriz. Sonsuz ihtimallerde bu özellikleri kıyaslamak veya en iyi beyblade’i başka yazıda tartışırız. Şimdi L-Drago’ya geri dönersek…
L-Drago’un farkı ne?
İncelediğimiz Meteo L-Drago, füzyon tekeri olarak ona ismini veren “meteo” parçasını kullanıyor. Meteo özellik olarak diğer füzyon tekerlerine göre daha hafif ve dar çapa sahip ve tam bir çember yerine 6 yayın birleşmesini andıran bir yapıya sahip. Bu yapılardan kauçuk olanlar “pençe” metal ve pürüzsüz olanlar “çene” olarak isimlendiriliyor. Çene çıkıntılarının pürüzsüz olması aerodinamik açıdan, pençe kısımlarının kauçuk olması çarpışma açısından L-Dragoya büyük bir avantaj kazandırıyor. Böylece sürtünmesiz yüzeyiyle daha düzgün hava akışına maruz kalırken gelen etkileri daha kolay emebiliyor. Diğer beybladelerden ters tarafa dönmesiyle de dengesini kaybederken çarptığında bir duvara yaslanmış ve dikilmiş bir şekilde dönmeye devam ediyor. Çarpışmadan sonra diğer beybladeler gibi devrilmesini beklerken tam tersi daha güçlü bir şekilde dönmeye başladığını görüyoruz. Bütün sürpriz füzyon tekerinde değil tabi ki.
Füzyon tekerini aşağıdan besleyen “LW105” dönme kanadına sahip. Bu dönme kanadı dönerken etrafındaki havayı füzyon tekerine doğru aktaracak bir yapıda. Hem de standart modellerden daha uzun olması sayesinde daha düzgün ve büyük bir hava akımını ile beyblade yavaşlasa bile döndüğü sürece hava akımını füzyon tekerine taşıdığı için L-Drago’nun devrilmesini önlüyor.
Bu özellikler de L-Drago’nun vampir davranışının arkasındaki bilim. Ne kadar basit gibi gözükse de oyuncaklardan, uzay mekiklerine her yerde bilime ve fiziğe ihtiyaç duyuyoruz ve bunları iyi kullanırsak L-Drago gibi veya daha iyi mühendislik harikaları yapmak mümkün.
[Özgün yazıdır] Tarih: 03.04.2021 Yazar: Emre Sezer Ortalama Okuma Süresi: 6 dakika
Beyblade ilk olarak karşımıza 1999 yılında basılan manga (japon çizgi romanı) ve daha sonra yapılmış devam serileri ve animeleri ile çıkıyor. İlk günden itibaren farklı birçok manga, anime, ova vb. yapımlarla günümüze kadar geliyor. Bu yazımda “Beyblade: Metal Masters” serisindeki vampir beyblade olarak adlandırdığım, Meteo L-Drago’nun animelerde, rakipleriyle çarpıştıkça yavaşlaması veya denge kaybetmesi yerine rakiplerinin gücünü çalarak hızlanan ve rakiplerini yenmesini gerçek dünyadaki oyuncağı üzerinden analiz edeceğiz. Başlamadan önce beyblade oyuncaklarını tanımlayalım. Beyblade(oyuncak) kendi etrafında dönme ve bu dönme hareketinden dolayı öteleme hareketi yapan, genelde silindirik arena içerisinde iki veya daha fazla beyblade’in aynı anda döndürüldüğü ve birbirlerine çarparak rakiplerinin durdurmaya çalışırken tek başına hala dönmekte olan beyblade’in kazandığı çarpışma adındaki yarışmalarda kullanılan özelleştirilmiş koni şeklinde olan, fizik harikası oyuncaklardır. Yazının birinci bölümünde bir beyblade’in anatomisini inceleyeceğiz. İkinci bölümde ise Meteo L-Dragonun farkını fizik yasaları süzgecinden geçirip gerçekten vampir olup olmadığını analiz edeceğiz.
Beybladeler Tepeden aşağıya doğru sırasıyla yüz vidası (face bolt), enerji halkası (energy ring), füzyon tekeri (fuison wheel), dönme kanadı (spin track) ve performans iğnesi (performance tip) bölümlerinden oluşur.
Yüz Vidası: Çok fazla fiziki etkisi olmasa da bir beyblade’i bir arada tutan parçadır. Dönme kanadına tepeden vidalanır. Üzerinde beyblade ruhunun görseli bulunur.
Enerji Halkası: Yüz vidasının hemen altında yer alan parçadır. Beyblade’in ruhuna göre farklı tasarımda olabilir.
Füzyon Tekeri: Enerji halkasının hemen altındadır. Beyblade’in en büyük dış çağını oluşturur. Beyblade’in çarpmayı karşılayacağı parçasıdır. Aynı zamanda en ağır parçasıdır. Hem çarpışma için sağlam olması hem de beyblade’in dengede durması ve düzgün dönmesi için ağırlık merkezine en büyük katkıyı yapar. Beyblade’in en ağır parçasıdır.
Dönme Kanadı: Yüz vidası ile birleşerek beyblade’i tek parça halinde tutar. Ayrıca Beyblade’in en ağır parçası olan füzyon tekerinin yerden yüksekliğini ayarlamak için kullanılır. Böylece denge merkezi istenildiği gibi değiştirilebilir ve beyblade’e farklı dönme özellikleri kazandırır..
Performans İğnesi: Beyblade’in dönmesi için olmazsa olmaz parçadır. Beybladeler performans iğnelerinin üzerinde dönerler. Farklı performans iğneleri beyblade’in diğer parçalarının oluşturduğu ağırlık merkezine ve beyblade’e kazandırılmak istenen dönme özelliğine göre tercih edilir.
Bu bölümler beybladelerin türünü oluşturur. Farklı parça kombinasyonları ile farklı dönme özellikleri kazandırılan beybladeler, tür olarak başlıca 4 farklı kategoriye ayrılır. Bunlar, saldırı (attack), defense (savunma), stamina (dayanıklılık), denge (balance)
Saldırı: Parça kombinasyonu olarak, oldukça hafif ve ince performans iğnesine sahip beyblade’lerdir. Kendi etraflarında yüksek hızda dönerken, arenanın içerisinde de dönme hareketi yaparlar. Vurdukları rakip beyblade’leri kolayca fırlatabilirler. Eğer fırlatamadıkları beyblade’ler olursa 2-3 darbeden sonra hafif ve ince performans ucu kullandıkları için kolaylıkla devrilebilirler.
Savunma: Parça kombinasyonu olarak ağır ve daha geniş performans iğnesine sahip beyblade’lerdir. Böylece darbe alsalar bile dengelerini kaybetmeden dönmeye devam edeblirler. Ağır füzyon tekerine sahip oldukları için darbe alsalar bile arena içerisinde kalacak kadar yer değiştirirler.
Dayanıklılık: Ağrılıkları genellikle saldırı ve savunma beyblade’lerinin ortasındadır. Kendi etraflarında en uzun süre dönebilen ama fazla darbeye dayanamayan beybladelerdir.
Denge: Saldırı, savunma ve dayanaıklılık özelliklerini oluşturan parçaların karmasıyla oluşan beybladelerdir. Diğer kategorilerdeki özellikleri birleştirince ortaya çıkan kategori denebilir.
[Özgün Yazıdır] Tarih: 13.03.2021 Yazar: Emre Sezer Ortalama Okuma Süresi: 8 dakika
Isaac Asimov’un “I Robot” eserini okumuş ya da izlediyseniz “Three Laws of Robotics” yani 3 Robot yasasını duymuşsunuzdur. Eserde Asimov robot yasalarını test eden hikayeler yazmıştır. Robotların bazı olaylar karşısında bu kurallara bağlı kalarak neler yapabileceklerini ön görmeye çalışmıştır.
3 Robot Yasası:
Yasa 1: Bir robot, bir insana zarar veremez ve haraketsiz kalarak o insanın zarar görmesine izin veremez.
Yasa 2: Bir robot, birinci yasayla çelişmediği durumlar dışında, insanlar tarafından verilen emirlere uymalıdır.
Yasa 3: Bir robot, birinci veya ikinci yasayla çelişmediği sürece kendi varlığını korumlaıdır.
Bu yazımda ise bu kurallar çevresinde bir kaç olayı analiz etmeye ve bu kuralların doğru, yeterli veya fazla olma durumlarını karşılaştırmaya çalışacağım.
Sözgelimi bir grup insanın, bir insanı kovaladıkları ve kapısı kapalı bir oda içerisinde tek başına sıkıştırdıklarında kendilerini tehlikeye atmamak için odaya donanımlı zarar göremez güvenlik robotu gönderiyorlar. Robot odaya girdikten sonra robota öldür emrini veriyorlar ve bir süre sonra robotun arkasından içeriye giriyorlar. Bu durumda tam donanımlı zarar görmez güvenlik robotunun odanın içerisindeki insanı öldürmesini bekleriz. Ama Asimov’un yasalarına göre davranmak zorunda olan robotumuz aldığı emir 1. Yasa ile çeliştiği için odaya girince odadaki insanı öldürmek yerine arkasından içeriye giren ve hayatta gördükleri için oda içindeki insanı öldürmeye çalışan, emir aldığı, insanlara karşı öldürmesi beklenen insanı koruduğunu görürüz. Bu yasa insanların güvenliği için olsa da robotun koruduğu insan kitlesel katliamlar gerçekleştiren olduğunu düşünürsek robot bir insanı korumak için daha fazla insanın hayatını tehlikeye attığı için farkında olmadan birinci yasa ile çelişmektedir. Bu durumu ilk üç yasayı yayınladıktan sonra farkeden Asimov yeni yasa yazarak bu durumu önlemek ister.
Yasa 0: Bir robot insanlığa zarar veremek veya haraketsiz kalarak insanlığın zarar görmesine izin veremez.
Sıfırıncı yasa ile robotların hem birebir hem de toplumsal ilişkilerinde insanlara zarar vermesini ve insanlara zarar verecek kötü insanları korumamasını amaçlamıştır.
Asimov ikinci yasasında açıkca robotların insanlara hizmet eden “eşyalar” olduğunu ve insanlara aykırı haraketler yapamayacaklarını belirtmiştir. Günümüzde de robotların varlığını felsefi açıdan sorgulayan tartışmalar yaşanmıştır. Robotların ortaya çıkma nedenlerine bakarsak, insanlık iş yükü gerektiren her durum için teknolojik çözümler üretmeye çalışmıştır. Yürümemek için önce atların çektiği, daha sonra motor ile çalışan makineler icat etmiştir. Teknolojinin gelişmesi ile bu makneleri otonom veya daha önceden verilmiş emirleri yerine getirecek sistemler ile geşitirip araç robotlarını geliştirdiler. Hesap makinasından, endüstriyel konvoyörlere diğer alanlarda da aynı amaçla, farklı emirleri yerine getiren bir çok robot icat ettiler. Bu alanlardan biri de hizmet sektörü.
Bu sektörde insan hizmetlilere hem iş hem görünüş bakımından benzeyen robotlar icat edilmesi bazı insanların robotlarla duygusal bağ kurmasına onları eşya olarak değil bir canlı gibi görmesine neden oldu. Bir diğer örneği ise insanlarla insanlar gibi sözlü iletişim kurabilen yapay zeka yazılımlarında rastlayabiliyoruz. Yine de unutulmamalıdır ki her ne kadar insanlara benzese de robotlar sadece eşyadır. “Boston Dynamics” gibi şirektlerin reklam için hazırladığı, insanların robotlara saldırdığı videolara, robotlarla duygusal bağ kurduğukları için tepki gösteren insanlar olsa da diğer tarafta da robotların intikam alacaklarını söyleyen insanlar ve bu konuyu sürekli gündeme getiren tekonoloji dünyasının en büyük şirketlerinin ceo’larının yaptıkları “yapay zeka / robotlar insanların sonu olabilir.”, “çalışmaları durdurun.” Gibi açıklamaları var.
Güçlü teknolojiler robot veya değil farketmeksizin insanların elinde büyük bir tehlike arz ettiği açık ama robotların bir olup insanlara savaş açması, bilinci olmayan robotların değil emri yerine getiren robotların yani sadece insanların sebep olduğu sonuç olabilir.
Teknoloji geliştirkçe ortaya çıkan yeni model robotlar için yeni etik kurallar ve yasalar da kesin olarak getirilecek, güçlendirdiğimiz robotlardan korunmak için bir tür yazılımsal anayasaya sahip olacağız. Konuyla ilgili çoktan çalışmalara başlamış oluşumlar var. Yine de unutulmamalıdır ki bir robot ve bir abaküs arasında etik olarak hiçbir fark yoktur. Biri çok daha gelişmiş olsa da ikisi de eşyadır ki ayrıca biri diğerinin atası sayılabilecek konumdadır. Bu konuyla ilgili ileri okuma kısmında benzer eserler de önereceğim.
[Özgün Yazıdır] Tarih: 06.03.2021 Yazar: Emre Sezer Editör: Sercan Çolak Ortalama Okuma Süresi: 8 dakika
Hayır. Astroloji Sahtekarlıktır!
Şimdi bakalım şu astroloji meselesine. Yazının tamamını okuyacak zamanı olmayanlar ama sorunun cevabını merak edenler için cevabı verdiğime göre şimdi bu cevabı biraz kurcalayalım. Astrolojinin söylediği her cümleyi tek tek analiz edebiliriz ama yazı kısa olması için özet geçeceğim.
Astroloji nedir, nasıl ortaya çıkmıştır?
Astroloji, kelime tanımı olarak eski yunanca “astro” ve “logos” kelimelerinden gelmektedir. Yıldız bilgisi olarak çevirebiliriz. Ama yıldız bilimi ile uğraşan benzer kelime olan astronomi ile karıştırılmaması gerekmektedir. Astroloji, Astronomi veya astrofizik gibi bilim alanlarının araştırıp, teoremler ortaya attığı, matematiksel denklemler ile kanıtladığı gibi yıldızlarla ilgilenmez. Kanıtlamak yerine ortaya çıktığı ilk zamanların teknolojik gereksinimlerini referans göstererek ortaya atılan iddiaların kanıtlayanmacağı için iddialarının kendisine “astrolog” diyen insanların uydurmadığını, yıldızlardan gelen bilgiler olduğunu savunmak ve böylece yalanlarını insanlara daha kolay empoze edebilmek için bu ismi kullanmışlardır.
Astroloji, başlarda masalların ortaya çıktığı ilk yerde yani Mezopotamya’da karşımıza çıkıyor. Buradan ticaret yolları sayesinde diğer coğrafyalara kadar yayılıyor. Çin, Eski Yunan ve Mısır medeniyetlerinde en popüler astroloji görüşleri karşımıza çıkıyor. Şu anda yaygın olarak kabul gören astroloji tanımları da Eski Yunan’da gelişen astrolojinin devamı olsa da diğer medeniyetler kendi astroloji kültürlerini hala devam ettirmekte.
Astrolojinin çıkış amacı bilimin gelişmediği toplumlarda insanların kolay yoldan diğer insanlara karşı üstünlük kurma çabasıdır. Bunun benzer bir örneği simyada da görüyoruz. Günümüzde bilim insanlarının yaptığı çalışmalar sayesinde enerji dönüşümleri, kütle çekim yasası gibi evrenin geçerli kanunlarını ve biz istesek de istemesek de gerçeği değiştiremeyeceğimizi, gözlem ve yorumlarımızla kullanabileceğimizi biliyoruz. Bu gerçekler ile astrolojinin iddialarını inceleyebiliriz.
Astrolojide Kehanet
Astroloji iddia ettiği üzerine Dünya dışındaki gezegenlerin dünya perspektifinden bakıldığındaki hareketleri ile insanların geleceklerini veya olayların gidişatını önceden bildiklerini iddia ediyorlar. Şimdiye kadar önceden bilinmiş herhangi bir olay kayıtlara geçmemiştir. Her yılın sonunda gireceğimiz yeni yıl için astrologlar; “Bu yıl çok kötü geçecek.”,”Çok iyi geçecek.” gibi yorumlarda bulunurlar. Bu yorumlar sistematik değildir. Bu yorumlar genel olduğu için her yöne çekilebilir. Siz de yazı tura gibi iki ihtimalli durumlar için iki ihtimalinde önceden olabileceğini söylerseniz kesinlikle birini bileceksiniz. Bu ihtimaller üzerine gerçekçi çalışma yapmak isterseniz astrolojiyle değil istatistik bilimiyle ilgilenebilirsiniz. Çünkü astroloji; gök cisimlerine bakarken perspektif, büyüklük, ışık hızı gibi gerçekçi hiçbir parametreyi hesaba katmaz.
Burçlar
Burçlar yine Dünya perspektifinden bakıldığında Güneş’in insanların daha öncesinde yollarını bulmak için uydurduğu takımyıldızlarının önüne geldiği tarihte doğan insanla eşleşen ve sonrasında bu hareketlerin insanların kişiliğini ve hayatını etkilediklerini iddia etmesidir.
Diğer astronomik cisimler doğum anınızda veya sonrasında hayatınızı etkilemezler. Kütle çekim yasasından bunu biliyoruz. İnsanlar yaptıklarının sorumluluklarını almamak için, yardımı yoktan bekledikleri için uydurdukları bir sistemdir. “Mars geriye gidiyor akrep burcu bu hafta sinirli olabilir!” gibi cümlelerin hepsi yanlıştır. Mars geriye gitmez Dünya’nın yörünge çapı Mars’tan daha dar olduğu için Dünya dönerken Marsı geçer ve bağıl yörünge hızlarından dolayı Dünya’dan bakıldığında Mars geriye gidiyormuş “gibi” görünür. Bu olay sizi sinirli yapmaz.
Bu örnekleri arttırabiliriz ama yazıyı daha uzun tutmamak için son örnek olarak astrolojinin daha en başından yanlış bir sistem üzerine kurulu olduğunu ve bu yüzden sonrasında söylediği her şeyin yalan olmasından bahsedeceğim.
Astrolojinin size iddia ettiği burcu kabul ediyorsanız ve eğer kendinizi o burç ile ilgili söylenenler gibi hissediyorsanız, artık hissetmenize gerek yok çünkü burç tarihleri yanlış! Basit bir matematikle 12 aylık Dünya yılını 12 takım yıldızına bölmüşler. Eğer bu gerçekse aynı hesabın diğer gezegenler için de çalışması gerekir ama her gezegenin Güneş etrafında dönüş süresi ve konumu Dünya’dan farklıdır. Güneş Sistemi’nde olmayan gezegenleri de unutmamak gerekir. Buna göre insanların sadece 12 farklı karakterde olması gerekir. Aynı şekilde İnsan dışındaki canlıların da 12 farklı karakteri olmalıdır. Tekrardan söylemiş olayım. Bu sistem daha takvim aşamasında yanlış olduğu için bu sistem üzerine söyledikleri her şey de yanlıştır! Bu sistem yanlış çünkü her takım yıldızı Dünyadan bakıldığında aynı alanı kaplamıyor bu yüzden Güneş her takım yıldızında aynı sürede kalmıyor, bu da tarihleri aktif bir şekilde değiştiriyor. Ayrıca arada astrolojinin görmezden geldiği “Ophiuchus” yani “Yılancı” takımyıldızı da var. Bütün bunlarla gerçek tarihlere baktığımızda açıkça bunu görebiliyoruz.
Yazıyı artık sonlandırmak ve toparlamak gerekirse astroloji daha en baştan kendi uydurduğu sistemle ve gerçekle çelişiyor ve onun üzerinde söylediği her şey genel yoruma açık söylemlerdir. Bu yüzden daha fazla örnekle yazıyı uzatmak istemedim. Dilerseniz siz de bilimsel gerçekler ile astrolojiyi karşılaştırabilir ve yanlış olduğunu kanıtlayabilirsiniz. Eğer bir kişi ortaya bir iddia atıyorsa o iddiayı kanıtlamakla sorumludur. Eğer iddiası söylediği yöntemler ile kanıtlanmıyorsa o iddia gerçek değildir. Astroloji için zaten tersini basit bir matematikle bile kanıtlayabilirsiniz. Yalan olan bir bilgi doğruymuş gibi kanıtsız bir şekilde insanlara empoze edilmeye çalışılıyorsa orada bir sahtekarlık vardır. Astroloji işte bu yüzden sahtekarlıktır!
[Özgün Yazıdır] Tarih: 27.02.2021 Yazar: Emre Sezer Ortalama Okuma Süresi: 8 dakika
Uzayda Gargantua gibi bir astrofizik cisminin her şeyi nasıl yediğinden bahsetmiştik. Eğer okumadıysanız “Kurgulardaki Bilim” serimizin Gargantua hakkındaki yazılarına buradan ulaşabilirsiniz. Peki, uzayda biz ne yiyeceğiz? Bu yazımda “The Martian” (Marslı) yapımındaki “patates kolonisini” analiz ederek bu soruyu cevaplandırmaya çalışacağım.
The Martian’da, Mars gezegeninde mahsur kalan Watney yiyecek üretmek için Dünya’dan getirilen patatesleri kullanarak kapalı sistem içerisinde patates tarlası kuruyor. Bunun mümkün olup olmadığını analiz etmek için hızlıca birkaç konuya değineceğim.
Patateslerden başlayalım. Patates bilimsel olarak “Solanum Tuberosum” olarak sınıflandırılan bir bitki türüdür. Toprak altında yetişir ve yumruları insanlar tarafından kızartma, püre, kumpir gibi çeşitli şekilde yeniliyor. Patatesler vejetatif olarak ürerler. Yani yenilen yumruları uygun ortam koşulları sayesinde genetik olarak kendisiyle aynı yeni patatesler ürer. The Martian’da olduğu gibi uygun ortam koşullarında patatesleri toprağa gömerek yeni patatesler üretilebilir. Bu kesinlikle mümkündür.
Mars toprağı patates vb. diğer bitkilerin yetiştirilmesi için ne kadar elverişlidir?
2008 yılında Nasa’nın Phoenix kondusu tarafından gönderilen veriler sayesinde Mars toprağının magnezyum, sodyum, potasyum ve klorür içerdiğini biliyoruz. Bu maddeler organik bileşenlerin var olması için önemlidir. Toprakta elementlerden daha önemli hayati bir etken daha var o da bakteriler. Bakterilerin hepsi zararlı değildir, hatta bazı bakterileri canlılık için olmazsa olmaz diye de sayabiliriz. Bitkiler için de durum böyle. Çoğu canlı yüzeyde bulundukları gibi bitkilerin köklerinde de yararlı bakteriler bulunur. Bitki köklerinde bulunana bu yararlı bakteriler bitkilerin gelişmesinde, canlı kalmasında önemli görev üstlenirler. Şu an için Mars’ta bulunan herhangi bir bakteri olmadığı için bu konu hakkında net bir şey söylemek mümkün değil. Ama bu konuda araştırma yapan ekipler var.
Indigo Agriculture adlı şirket bu konuda çalışmalar yürütmektedir. Bu çalışmalarıyla, her bitkide yararlı bakterilerin var olduğunu ve bakterilerin tarım için büyük potansiyel taşıdıkları gösterildi. Wageningen Çevresel Araştırma ekibi de Mars toprağına yakın bir toprak simüle ederek bitki yetiştirilip yetiştirilemeyeceğinin deneylerini yaptılar. Bu deneyler kapsamında domates, turp, kinoa, bezelye, ıspanak gibi bitkileri kullandılar. Deneylerin sonucunda simüle ettikleri topraklarda başarılı sonuçlar aldılar.
Tabii Mars’ta patates vb. bitkiler yetiştirmek istiyorsak toprak tek etken değil. Toprakla beraber atmosfer koşullarının da önemi var. Mars’ın atmosferi oldukça ince ve soğuktur. Bu şartlar bitkilerin yetişmesi için olumsuzluk ifade etsede, ayrıca aylar süren fırtınalara da sahiptir. Bu fırtınalar sonrasında yeni filizlenen bitkilerin köklerinin henüz sağlam olmamasından dolayı yerlerinden koparak ölebilirler. En iyi ihtimalde üzerleri toprakla kaplanacaktır. Bu fırtına süresince yeterli ışık miktarını da alamayacaklardır.
Bu etkenlerden ayrı bir şekilde “su” konusuna değinmek istiyorum. Mars konumu ve eksen eğikliği göz önünde bulundurularak şu anda yüzeyinde sıvı bulundurmuyor. Su yatakları ve kutup bölgelerinde donmuş su kütleleri bulunsa da henüz araştırmalar tam olarak netlik kazanmış değil. Nasa, Mars buzulları ile ilgili yaptığı çalışmada buzulların eridiği zaman Mars’ın yüzeyini kaplayarak 11 metre derinliğinde okyanus oluşturacağını hesapladı.
Bütün bilgiler ışığında yazının başına geri dönersek; Watney karakterinin yaptığı gibi kapalı ortam koşullarında Dünya atmosferini, ışık, basınç, nem gibi etkenler ile, simüle ettiğimiz bir ortamda insan dışkısını kullanarak Mars toprağını bakteri gibi organik bileşenler kazandırabiliriz. Böylece patates vb. bitkilerin üremesi için gerekli ortam koşullarını oluşturabiliriz.
Her şey yolunda gittiğinde Mars tarlamız Watney’in yaşadığı gibi kapalı ortam içerisinde meydana gelebilecek patlama ile tarlamız zarar gördüğünde oluşan açıklığı halat, bant ve muşamba ile onarabilir miyiz? Onarabiliriz. Marsın atmosferinin ince olduğunu biliyoruz. Kapalı sistemimizin içerisinde Dünya koşullarını simüle ettiğimiz için bant ve halatların gücünden daha güçlü basınca ihtiyacımız olmayacak. Tabii bu yöntem Marsta olduğumuz için en güvenli yöntem değildir. Ama aklımızın kenarında bulunsun.
The Martian’ın Mars tarlası için bilimsel kaynaklara dayandığını, iyi analiz ile kurgulandığını söyleyebilirim. Ek olarak The Martian filmin jenerik bölümünde çalan Freddie Perren ve Dino Fekaris tarafından yazılan Gloria Gaynor’un söylediği “I Will Survive” Şarkısının Ajda Pekkan’ın “Bambaşka Biri” olarak türkçeye çevirdiği versiyonunu da dinlemenizi tavsiye ederim.