Notit

Notit

Anti Madde Yıldızlar Galaksimizde Gizleniyor Olabilir

[New Atlas yazısından çevrilmiş ve düzenlenmiştir]
Tarih: 04.05.2021
Yazar: Süleyman Mansuroğlu
Ortalama Okuma Süresi: 6 dakika

Anti madde, normal maddenin garip, şeytani ikizidir ve çoğunlukla evrenimizden sürüldüğü düşünülmektedir. Fakat yine de yıldızlar gibi büyük kümeler halinde gizleniyor olabilirler mi?

Gökbilimciler şimdi bu “anti-yıldızların” kanıtı olabilecek birkaç sinyal tanımladılar ve bunlardan kaçının kendi galaksimizde saklanıyor olabileceğini hesapladılar.

Bilim kurgu gibi görünse de anti madde gerçektir. Basitçe tanımlamak gerekirse, zıt yüke sahip olması dışında olağan madde ile tamamen aynıdır. Bunun anlamı madde ve anti madde parçacıkları karşılaştığında, her ikisinin bir enerji patlamasıyla birbirini imha ettiği anlamına gelir.

En çok kabul gören evren modellerine göre, madde ve anti madde Büyük Patlama ’da oluşmuş olmalı. Ancak, bugün madde kozmosa hakim görünüyor. Anti madde yalnızca eser miktarda, Büyük Hadron Çarpıştırıcısı gibi aletlerde veya doğal süreçte; şimşek, kasırgalar, kozmik ışın etkileşimleri, radyoaktif bozunma veya nötron yıldızları ve kara deliklerden plazma jetleri ile üretilir.

Peki tüm anti madde nereye gitti? Görünüşe göre normal maddeyle temastan neredeyse tamamen silindi. Ama belki de madde – anti madde oranı sandığımız kadar çarpık değildi. Teorik olarak, yakınlarda onu yok edecek normal bir madde olmadığı sürece, anti maddenin yıldızları ve galaksileri ve hatta yaşamı oluşturmaması için hiçbir neden yoktur. Bu ilgi çekici bir olasılık ancak doğrulanması son derece zor. Sonuçta anti-yıldızlar da tıpkı normal olanlar gibi parlayacaktı.

Anti madde kendini farklı şekillerde de gösterebilir. Uzayda, normal maddeden tamamen yoksun bir bölgede anti-yıldızların oluşması oldukça zor olacağından, bilim insanları imkân dahilinde başıboş dolaşan anti maddenin normal maddeyle karşılaşmasından açığa çıkacak gama ışınlarını yakalayarak tespit edebilirler.

Samanyolu üzerinde yer alan yıldız karşıtı gama ışını sinyallerinin konumlarını gösteren görsel.

Gökbilimcilerin de yeni bir çalışmada aradığı şey de işte bu. Ekip, Fermi Uzay Teleskobundan alınan 10 yıllık verilerden, anti-yıldızlardan gelmiş olabilecek 5787 gama ışını analiz etti. Uzayda birçok nesne gama ışınları yayıyor, bu nedenle araştırmacılar o tek bir noktadan gelen gama ışınlarına odaklandılar ve o ışınlar madde – anti madde yok oluşundan beklenene benzer bir ışık spektrumuna sahipti.

Binlerce veri arasından aradıklarına uyan 14 tanesi vardı. Tabi bulunanların anti-yıldız olduklarına kesin bir kanıt değil. Ekip, pulsarlar veya kara delikler gibi daha iyi bilinen gama ışını yayıcıları olma ihtimalinin çok daha yüksek olduğunu kabul ediyor. Ama en azından olasılık var.

Ekip buradan yola çıkarak galaksimizde makul derecede kaç tane anti-yıldız olabileceğine dair bir tahmin elde etti. Eğer anti-yıldızlar normal yıldızlar gibi dağılmışsa ve yükleri dışında herhangi bir farklılıkları yoksa (bunun üzerine çalışmalar hala sürüyor) o zaman gördüğümüz her 300000 yıldızdan birinin anti-yıldız olduğunu keşfettiler.

Bu gerçekten ilgi çekici bir fikir ve daha fazla kanıt için çok çalışılması gerekecek.

 

KAYNAKÇA & İLERİ OKUMA

Çeviri | NewAtlas

Başlık Görseli | ESA

GAMA IŞIN KONUMLARI GÖRSELİ | IRAP

Anti Madde Yıldızlar Galaksimizde Gizleniyor Olabilir Read More »

İmposter Sendromu

[Verywellmind yazısından çevrilmiş ve düzenlenmiştir]
Tarih: 02.05.2021
Yazar: Bilgin Burak Öztoprak
Ortalama Okuma Süresi: 3 dakika

İmposter Sendromu, diğer insanların sizi algıladıkları kadar yetkin ve becerikli olmadığınıza inanmanın içsel bir deneyimini ifade eder. Kısaca, imposter sendromu sahte gibi hissetme deneyimidir.

 

Bu sendroma sahip bir kişi, ulaştığı mesleki konuma ya da toplum içindeki statüsüne tesadüfen ulaştığını, adının önünde sahip olduğu etiketi aslında hak etmediğini; her an diğer insanların onun bu sahtekarlığının farkına varabileceklerini düşünür. 

Hastalığın yaygın belirtilerinden bazıları şunlardır:
  • Kendinden şüphe
  • Yetkinlik ve becerilerinizi gerçekçi bir şekilde değerlendirememe
  • Başarınızı dış faktörlere bağlamak
  • Beklentileri karşılayamayacağınıza dair korku

 

İmposter sendromu, bazı insanlarda başarıyı körükleyebilmektedir, ancak bunun kaygı gibi bir bedeli vardır. Kimsenin sizin sahtekarlığınızın farkına varmaması için gereğinden fazla hazırlık yapabilir, gereğinden fazla çalışabilirsiniz. Ancak bu durumda, daha fazla çalışmanın daha çok başarı getirebilmesi nedeniyle imposter sendromunun sizi daha fazla etkilemesi de mümkün. 

 

İlerleyen seviyelerde, hissettiğiniz bu duygular kaygılarınızı arttırarak depresyona yol açabilmektedir. İmposter sendromu yaşayan insanlar, sosyal anksiyete bozukluğundan muzdarip olanlara benzer şekilde diğer insanlar ile nasıl hissettikleri hakkında konuşmama ve sessizce mücadele etme eğilimine sahiptir.

 

İlk olarak 1978 yılında psikolog Suzanne Imes ve Pauline Rose Clance tarafından tanımlanan bu sendrom, ünlü sanatçılarda, üst düzey yöneticilerde ve çok iyi seviyede bulunan okullarda okuyan öğrencilerde sıklıkla görülüyor. İnsanların %70’inin bu sendromu hayatlarının en az bir bölümünde yaşayacağı tahmin edilmektedir. Tarihteki en ünlü bilim insanlarından birisi olan Albert Einstein, hayatının son dönemlerinde söylediği “Yaptığım işe atfedilen abartılı itibar beni hasta ediyor. Kendimi üçkağıtçının teki olarak görmekten alıkoyamıyorum.” sözüyle İmposter Sendromu yaşadığına işaret etmiştir.

İmposter Sendromu ile başa çıkma:
  • Hislerinizi diğer insanlar ile paylaşabilirsiniz. Diğer insanlar, sizin sahip olduğunuz ancak farkında olmadığınız bazı özellikleriniz nedeniyle size hayranlık duyuyor, sizi takdir ediyor olabilir.
  • Başkalarına odaklanın. Sizinle aynı düzeyde bulunan insanların aslında sizden çok da farklı olmadığını görmek size bulunduğunuz konumu hak ettiğinize işaret edebilir.
  • Yetersiz hissettiğiniz konudaki yeteneklerinizi objektif bir şekilde değerlendirin. Başarılı ve iyi olduğunuz yönleri görmeye çalışın.
  • Mükemmeliyetçilikten vazgeçin. Bir şeyin mükemmel olması için harcayacağınız çabayı farklı işleri makul düzeyde iyi yapabilmek için harcamak hem daha verimli olacaktır hem de kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. 

Son olarak; unutmayın ki kendinizi bir sahtekâr olarak hissediyorsanız, şansa ya da diğer faktörlere atfedilebilecek bile olsa bir başarıya sahip olduğunuz anlamına gelmektedir. 

 

 

KAYNAKÇA & İLERİ OKUMA

ÇEVİRİ | VERYWELLMIND

BAŞLIK GÖRSELİ | Fernando Dowhen, Pixabay

among us(game) | ınnersloth

İmposter Sendromu Read More »

COVID-19: Nereden geldiğini hiç çözebilecek miyiz?

[Science Focus yazısından çevrilmiş ve düzenlenmiştir.]
Tarih: 30.04.2021
Yazar: Fuat Bayrakçı
Ortalama Okuma Süresi: 6 dakika

Covid-19 kökeni yarasalar mıydı? Pangolinler miydi? İkisi de miydi? Başka bir şey miydi? SARS-CoV-2’nin kökenini bulmak, gelecekteki salgın hastalıklarla savaşmak için çok önemlidir.

SARS-CoV-2 virüsünü ilk keşfetmemizin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. Bu süre zarfında virüsün nereden geldiğini ve insanlara ilk nasıl bulaştığını anlamaya çalışan birçok çalışma yapıldı.

Virüsün doğal olarak evrimleştiğine, Aralık 2019’dan önce Çin’de yayıldığına ve bir hayvan konakçıdan insanlara sıçradığına dair çok iyi kanıtlar var. Bununla birlikte, hangi hayvan konakçıların dahil olduğunu ya da tam olarak ne zaman insanlara sıçradığını bilmiyoruz.

SARS-CoV-2 virüsünün en yakın akrabalarından biri olan RaTG13’ün, pandeminin başladığı Wuhan’dan yaklaşık 1000 mil uzakta, Çin’in Yunnan eyaletindeki bir mağaradaki at nalı yarasalarında bulunduğunu biliyoruz.

SARS-CoV-2, Çin’deki kızıl at nalı yarasalarında (Rhinolophus sinicus) insanlar için bir tehdit haline gelmeden önce onlarca yıldır evrim geçiriyor olabilir. © Dr Libiao Zhang / Guangdong Entomological Institute

RaTG13 virüsü SARS-CoV-2’ye çok benzerken, başak protein reseptör bağlanma alanında farklılıklar içerir (virüsün enfeksiyonun başlangıcında bir insan hücresindeki ACE2 proteinine tutunan kısmıdır) . Farklılıklar, RaTG13’ün insanları iyi bir şekilde enfekte etmeyeceğini gösteriyor, bu da RaTG13’ün SARS-CoV-2’nin ebeveyni olma ihtimalinin düşük olduğu anlamına geliyor. Bunun yerine, RaTG13 virüsünün veya benzeri bir virüsün yarasalardan, virüsün insan popülasyonuna atlamadan önce daha da evrimleştiği farklı bir ara hayvan konağına sıçramış olabileceği düşünülüyor.

İlk Araştırmalar

Çin’deki pangolinlerde ek, ilgili virüsler buldu. Genel olarak bu pangolin virüsleri, SARS-CoV-2 ile RaTG13 kadar yakından ilişkili olmasa da, muhtemelen insanları enfekte edebilecek benzer bir dikenli protein reseptör bağlanma alanı gösterdiler. Bu sonuçlardan, bir pangolin SARS-CoV-2 ve bir RaTG13 virüsü yeniden birleştiğinde SARS-CoV-2’nin evrimleşmiş olabileceği ve insanlara kolayca bulaşabilecek yeni bir virüs oluşturduğu öne sürüldü ve pandemiyi başlatan da buydu.

Ancak daha fazla araştırma, bu rekombinasyonun gerçekte gerçekleştiğine dair hiçbir kanıt bulamadı ve bunun yerine, SARS-CoV-2 virüslerinin Çin’deki at nalı yarasalarında birkaç on yıl boyunca evrimleştiğini ve insanlara bulaşmak için mutlaka bir ara konakçıya ihtiyaç duymadığını ileri sürdü.

SARS-CoV-2’nin kökenini yarasalarda veya diğer hayvanlarda ara konakçı olarak kanıtlamaya çalışmak için, Dünya Sağlık Örgütü kısa süre önce Çin’e, birçok farklı türde vahşi ve evcilleştirilmiş hayvanlarda ilgili virüslerin izlerini arayan keşif amaçlı bir misyon başlattı. Binlerce örneğe rağmen, SARS-CoV-2’nin öncü virüsü bulunamadı.

Virüsün Wuhan yakınlarındaki denenmemiş hayvan popülasyonlarında hala pusuda olması mümkündür. Virüsün daha uzaklardan gelmesi, ara konakçılar veya vahşi hayvan ticareti yoluyla Wuhan’a seyahat etmesi de mümkündür. Ama asla bilemeyebiliriz. Bulaşıcı bir hastalığın hayvan rezervuarının tanımlanması yıllar alabilir ve bazı hastalıklar için kesin köken genellikle bilinmemektedir. Bu zorluklara rağmen, SARS-CoV-2’nin kökenlerinin araştırılması devam edecek.

SARS-CoV-2 virüsünün kökenini araştırmak için iyi nedenler var, ancak bunlar mevcut durumumuzu veya pandemiyi kontrol etme yeteneğimizi doğrudan etkilemeyebilir. Virüsün kökenini keşfedebilirsek, bazı vahşi hayvan popülasyonunda gelecekteki SARS-CoV-2 salgınları için risk oluşturabilecek bilinmeyen bir virüs rezervuarı olup olmadığını öğrenebiliriz. Virüsün yalnızca yarasalarda geliştiğini ve insanları enfekte etmeden önce bir ara konakta daha fazla evrime ihtiyaç duymadığını keşfedersek bu özellikle doğrudur.

Ayrıca ilgili SARS-CoV virüslerini keşfedebilir ve insanlara sıçramalarını önlemek için adımlar atabiliriz. Uzun vadede, virüsün nereden geldiğini anlayarak, yeni hayvan virüslerinin insan popülasyonuna girmesini engellemek ve muhtemelen gelecekteki salgınları önlemek için daha iyi konumlanmış olacağız.

 

KAYNAKÇA & İLERİ OKUMA

ÇEVİRİ | SCIENCEFOCUS 
Başlık Görseli | WIKIPEDIA 

COVID-19: Nereden geldiğini hiç çözebilecek miyiz? Read More »

Uzay araçları nelerdir? Ne işe yararlar ?

[Özgün yazıdır]
Tarih: 25.04.2021
Yazar: Emre Sezer
Ortalama Okuma Süresi: 3 dakika

Uzay araçları, uzaydaki bir noktaya gitmek veya uzaydaki belli yörüngede belli görevleri yerine getirmek için tasarlanmış araçlardır. Ayrı görevler için özel tasarlanmış birçok uzay aracı vardır. İnsanların inşa ettiği ilk uzay aracı 1942 yılında fırlatılan alman yapımı “Vergeltungswaffe 2” roketidir. Bu roket bu yazıda da bahsettiğim roketlerin öncüsüdür. Bu roket ile başlayan uzay sanayisinde üretilen roketler ve diğer uzay araçlarını görevlerine göre sınıflandırarak tanıyalım. Her bir uzay aracı için ayrı yazı yazmak gerekiyor bu yüzden bu yazıda kullanılan uzay araçlarının olduğu genel bilgilendirme yapmak istiyorum.

Bilimsel Uzay Roketleri:

Bilimsel Uzay Roketleri, katı ya da sıvı yakıtla veya iki yakıt türünün de berber kullanıldığı hibrit şeklinde çalışan yükünü ki bu insan da olabilir uzaydaki bir noktaya taşımak amacıyla kullanılan uzay araçlarıdır. Bu tür roketlerin öncüsü Vergeltungswaffe 2 roketi olsa da ilk yükü Dünya yörüngesine taşıyan roket sovyet yapımı, 1957 yılında fırlatılan “Sputnik 1” uydusunu taşıyan Sputnik (8K71PS/8A91) roketidir. Günümüzde uzaya insan taşımada sadece roketler kullanılmaktadır.

Vostok 1 Roketi
Uzay Mekiği:

Uzaya gitmenin maliyetini düşürmek ve insanlı görevlerin daha güvenli olması için tasarlanmış uçak benzeri uzay araçlarıdır. Nasa tarafından inşa edilen uzay araçları 191-2011 yılları arasında kullanılmıştır. Birçok uçuşta uzay araçları tahrip olmuştur. maaliyeti roketlerden fazla olmaya başlaması, kısmen yeniden kullanılabilir olması ve güvenlik sorunlarından dolayı kullanılması bırakılmıştır.

Discovery Uzay Mekiği Görseli
Uzay İstasyonu:

Uzayda yaşam kabiliyetini ölçmek ve çeşitli deneyleri gerçekleştirmek için belli bir yörüngede dolanan istasyonlardır. 1998 yılında uzayda yapımına başlanan ve hala çalışmakta olan Uluslararası Uzay İstasyonunu en fazla 7 kişilik kapasiteye sahiptir.

Uluslararası Uzay İstasyonu Görseli
Yapay Uydu:

Belli bir yörüngede dolanan daha sensörleri ile bilgi toplayıp ileten uzay araçlarıdır. Otonom ve bilgisayar kontrollü çalışırlar. Uyduların ilki 1957 yılında fıraltılan sovyet yapımı “Sputnik 1” uydusudur. Yapay uyduların görevi haberleşmeyi sağlamak, ortam verisini almak, etrafında döndüğü gök cismini gözlemek veya uzayklardaki gök cisimlerini gözlemlek gibidir.

Sutnik 1 Görseli
Uzay Kondusu:

Gök cisimlerine inmek için tasarlanan uzay araçlarıdır. Apollo projesinde olduğu gibi insan taşımak için veya Mars Phonix projesinde olduğu gibi bilimsel bir görevi yerine getirmek için kullanılırlar.

Phonix Görseli
Uzay Gezgini:

Gök cisimlerini detaylı incelemek için hareket etme kabiliyetine sahip uzay araçlarıdır. Gezdikleri bölgede numune toplama, fotoğraf çekme gibi görevleri yerine getirirler. Haraket kaabiliyetleri bulundukları gök cismi ile görev kontrol merkezi arasındaki iletişim süresine bağlı olarak çok yavaştır. Bu konuyla ilgili detaylı bilgiyi Alo Mars projesinden edinebilirsiniz.

 

 

Curiosity Görseli

 

 

Kaynakça & İleri Okuma

Uzay yarışı | Wikipedia
Vergeltungswaffe 2 | Wikipedia
Uzay aracı | Wikipedia
Sputnik (8K71PS/8A91) (Roket ) | Wikipedia
Sputnik | Wikipedia
Dragon 2 | Wikipedia
VENÜS projesi | DUTlab
Uzay Mekiği | Wikipedia
Alo Mars | DUTlab
Mars Phonix | NASA
Phoenix | Wikipedia
Apollo 11 | NASA
Apollo 11 | Wikipedia
Uluslararası Uzay İstasyonu | Wikipedia
Phoenix görseli | NASA
Curiosity görseli | NASA
Discovery uzay mekiği görseli | NASA
Uluslararası uzay istasyonu görseli | NASA
Başlık görseli | Wikimedia
Sputnik 1 görseli | Nasa
Vostok 1 roketi görseli | NASA

Uzay araçları nelerdir? Ne işe yararlar ? Read More »

Avcı’nın Kalbi: Orion Bulutsusu

[Özgün yazıdır]
Tarih: 15.04.2021
Yazar: Melih Kul
Editör: Emre Sezer
Ortalama Okuma Süresi: 3 dakika
Orion Bulutsusu Görseli

Orion bulutsusu avcının belini temsil eden üç yıldızın altında, avcının kılıcını oluşturan üç ışıklı noktadan ikincisi olarak göze çarpar. En parlak bulutsulardan olan Orion yaklaşık 15 ışık yılı çapındadır ve gece çıplak gözle görülebilir. Bu geniş bölge, yeni oluşmakta olan genç yıldızlarla birlikte, gaz ve toz bulutlarından da meydana gelmektedir. Bölgenin bir başka özelliği ise yıldız sayısı bakımından bilinen en zengin yer olmasıdır. Gerçekten, bulutsunun merkezinde 1 ışık yılı küplük hacimde içerisinde 4,000 den fazla yıldız bulunur.

Orion Bulutsusu ‘nun kalbinde, devasa yıldızlardan oluşan “Trapezium (Yamuk) Yıldız Kümesi” bulunur.

Orion Bulutsusu Kalbi Görseli

Orion Bulutsusu’na muhteşem ışıltılı görünümünü kazandıran şey, burada bulunan dev yıldızlardır. Çok genç, sadece birkaç yüz bin yaşında olan, Güneş’ten onlarca kat büyük kütleli O – B tayf türündeki bu yıldızlar, sadece 1.5 – 2 ışık yılı çapında küçük bir alana sıkışmış haldedirler ve muazzam miktarda ışınım yaparlar. Bu büyük miktardaki yıldız ışınımı, bulutsuyu aydınlatmakla kalmaz, gaz ve tozun yavaş yavaş dağılmasına da neden olur. Molekül bulutları da denilen bu gaz, Trapezium’un uzak bölgelerinde yeni yıldızlar oluşturmak üzere sıkışır ve yoğunlaşır. Daha başka bir ifadeyle, dev yıldızlarımız bulutsuyu dağıtırken aynı zamanda yeni yıldızların oluşumuna da neden olmaktalar.

İlk olarak Galileo tarafından keşfedilen, bulutsunun kalbindeki bu “açık küme”de yer alan yıldızlardan dört tanesini küçük bir teleskop veya bir dürbünle ve biraz dikkatle baktığınızda görebilmeniz mümkün. Görece olarak parlak dört yıldızın oluşturmuş olduğu yıldız deseni çok kolay tanımlanabilir. Bu dört yıldız, genellikle artan bahar açısına göre A, B, C ve D olarak tanımlanır. Dört yıldızın en parlak olanı 5,13 kadir büyüklüğüyle C bileşeni yani Teta1 Orionis C’dir. A ve B bileşenlerinin her ikisi de örten çift olarak tanımlanmıştır. Bu görülebilen dört yıldız, aslında birer çift yıldızdır. Zaten Trapezium Kümesi’nde yer alan yıldızların hemen tümünün çift yıldız olduğu keşfedilmiş durumda.

Orion Bulutsusu ve Trapezium Görseli

Trapezium Kümesini oluşturan bu dev kütlelere sahip yıldızlar, önümüzdeki birkaç milyon yıl içinde, yani gökbilim ölçeklerine göre “yarın” diyebileceğimiz bir zaman diliminde birer birer devasa süpernova patlamaları ile karadelik ve nötron yıldızlarına dönüşecekler. Yıldızların muazzam patlamalarının ortalığa saçacağı demir, karbon, silisyum, oksijen, azot gibi ağır elementler ise bir yok oluş değil, çevresindeki bulutsuyu zenginleştirerek yeni başlangıçlara yol açacak.

 

KAYNAKÇA & İLERİ OKUMA

ORİON BULUTSUSU GÖRSELİ | NASA

ORİON BULUTSUSU KALBİ GÖRSELİ | FRANCESCO BATTİSTELLA

ORİON Bulutsusu NEDİR | EarthSKY.org

ORİON Bulutsusu | WIKIPEDIA

Avcı’nın Kalbi: Orion Bulutsusu Read More »

Dünya’nın En Hızlı Hayvanı

[Science Focus yazısından çevrilmiş ve düzenlenmiştir.]
Tarih: 14.04.2021
Yazar: Fuat Bayrakçı
Ortalama Okuma Süresi: 3 dakika

Hepimiz Dünya’nın en hızlı hayvanını merak etmişizdir. Fakat hayvanlar alemi öyle geniştir ki her geçen zaman yeni bir şeyler keşfediyoruz. Hayvanlar alemi bizi her gün şaşırtmaya devam ediyor. Kimi hayvan avlanmak için kimileri de avcılardan kaçmak için hızlanma kabiliyetlerini kullanıyorlar. En hızlı kara hayvanının çita olduğunu hepimiz duymuşuzdur. Aslında bu bir bakıma doğru, bir bakıma ise yanlış.

Peki nasıl?

Karadaki en hızlı hayvan ödülünün sahibi tabii ki çita! Üstelik hızları 120 kilometreye kadar çıkabiliyor. Fakat bu noktada başka bir bakış açısına ihtiyacımız var. Vücut büyüklüğüne göre hız! Yetişkin bir çitanın vücut uzunluğu 1.1 ile 1.6 metre arasındadır. Bir çitanın en yüksek hızı saatte 120 kilometre yani saniyede yaklaşık 30 metredir. Bu da saniyede uzunluğunun yaklaşık olarak 20 katı mesafe kat ettiği anlamına gelir.

Bu noktada vücut büyüklüğüne göre Dünya’nın en hızlı hayvanı çitalar değildir. Çünkü Güney Kaliforniya’nın kaldırımları ve kayaları arasında yaşayan, susam büyüklüğünde bir akar (Paratarsotomus Macropalpis) saniyede 322 vücut uzunluğuna ulaşan bir hıza sahiptir. Bu da saatte 2000 kilometre hızla koşan bir insanın hızına eşdeğerdir. Usain Bolt’tan 20.000 kat daha küçük ve 40 kat daha hızlıdır.

Akar Görseli

Bu akarın hızlı olduğunu düşünüyorsanız yanılabilirsiniz. Bilim adamları akarın avının daha da hızlı olabileceğinden şüpheleniyorlar, ancak yakalanması zor olan hayvanın kimliği henüz belirlenemedi veya kameraya yakalanmadı.

Diğer kategorilerde Dünya’nın en hızlı hayvanları:

Merlin Balığı – Saatte 130 kilometre

Merlin Balığı Görseli

Denizlerin en hızlısı da 4,5 metrelik boyu ve 750 kiloya yakın ağırlığı ile merlin balığı.

Bayağı Doğan – Saatte 389 kilometre

Doğan Görseli

Göklerin kralı ise bayağı doğan. Avına kilitlendikten sonra öyle bir dalışa geçiyor ki, hızı saatte 389 kilometre hıza kadar çıkabiliyor.

 

KAYNAKÇA & İLERİ OKUMA

 

çEVİRİ | SCIENCE FOCUS

bAŞLIK GÖRSELİ | SCIENCE FOCUS

Akar Fotoğrafı | ScIence FOCUS

Merlin Balığı Fotoğrafı | WallPAPERBETTER

Doğan Fotoğrafı | WIkıpedıa

 

Dünya’nın En Hızlı Hayvanı Read More »

Vampir Beyblade | Bölüm 2: Meteo L-Drago’nun Fiziği

[Özgün yazıdır]
Tarih: 10.04.2021
Yazar: Emre Sezer
Ortalama Okuma Süresi: 6 dakika

Yazının ilk bölümünde birçok beyblade parçasını gördük birçok beyblade tipini tanıdık. Bu bölümde bu özelliklerin fizik kanunları karşısında nasıl hareket ettiğini inceleyeceğiz. 

Bütün beybladeler performans uçları etrafında dönerler. Bu hareketlerine dönme hareketi denir. Dönme hareketlerindeki hızlarına da açısal hız denir. Beyblade’in açısal hızını en dış halkası füzyon tekeri üzerindeki bir p noktasının birim zamanda performans ucu etrafındaki yer değişimi olarak alabiliriz. Beybladeler dönme hareketi yaparken her zaman aynı yerlerinde durmazlar. Yaptıkları bu yer değiştirme öteleme hareketidir.

Dönme Hareketi Görseli (r: beyblade yarı çapı, Q: hareket sırasında taradığı açı, S: haraketi sırasında taradığı yay uzunluğu)

Dönme hareketi yapan beybladeler 3 boyutlu katı cisimler olduğu için üzerlerine başka fiziksel kuvvetler de etki eder. Bu kuvvetler zemine doğru beyblade’in kütlesi ve Beyblade’e etki eden yerçekimi ivmesinin çarpımı olan “mg” kuvveti ve bu kuvvete karşı aynı büyüklükte ters yönde oluşan tepki kuvveti veya normal kuvvet “N” kuvveti. Son olarak bu kuvvetlere dik beyblade’in dönme kuvveti etki eder.

Dönme hareketi yapan beybladeler 3 boyutlu katı cisimler olduğu için üzerlerine başka fiziksel kuvvetler de etki eder. Bu kuvvetler zemine doğru beyblade’in kütlesi ve Beyblade’e etki eden yerçekimi ivmesinin çarpımı olan “mg” kuvveti ve bu kuvvete karşı aynı büyüklükte ters yönde oluşan tepki kuvveti veya normal kuvvet “N” kuvveti. Son olarak bu kuvvetlere dik beyblade’in dönme kuvveti etki eder. Ayrıca aerodinamik etkileri de unutmamak lazım ama plastik beyblade arenasında dönen beyblade oyuncakları bu için ihmal edilebilir bir durumdur. 

Serbest Beyblade Diyagram Görseli

Formüllere hiç girmeden yazdıklarımızı toparlamak gerekirse. Beyblade’e etki eden kuvvetler, daha çok beyblade’in füzyon tekerinin şekli, çapı, kütlesi, füzyon tekerinin zeminden ne kadar yukarıda olduğu, performans ucunun şekline göre değişiklik gösterir. Bu kuvvetler de beyblade’in ne kadar hızda nasıl bir dönme ve sürüklenme yörüngesini izleyeceğini bize söyler. Yani iyi bir beyblade seçmek için fizik biliminden yararlanabiliriz. Teoride en iyi beyblade’i oluşturabiliriz. Sonsuz ihtimallerde bu özellikleri kıyaslamak veya en iyi beyblade’i başka yazıda tartışırız. Şimdi L-Drago’ya geri dönersek…

L-Drago’un farkı ne?

İncelediğimiz Meteo L-Drago, füzyon tekeri olarak ona ismini veren “meteo” parçasını kullanıyor. Meteo özellik olarak diğer füzyon tekerlerine göre daha hafif ve dar çapa sahip ve tam bir çember yerine 6 yayın birleşmesini andıran bir yapıya sahip. Bu yapılardan kauçuk olanlar “pençe” metal ve pürüzsüz olanlar “çene” olarak isimlendiriliyor. Çene çıkıntılarının pürüzsüz olması aerodinamik açıdan, pençe kısımlarının kauçuk olması çarpışma açısından L-Dragoya büyük bir avantaj kazandırıyor. Böylece sürtünmesiz yüzeyiyle daha düzgün hava akışına maruz kalırken gelen etkileri daha kolay emebiliyor. Diğer beybladelerden ters tarafa dönmesiyle de dengesini kaybederken çarptığında bir duvara yaslanmış ve dikilmiş bir şekilde dönmeye devam ediyor. Çarpışmadan sonra diğer beybladeler gibi devrilmesini beklerken tam tersi daha güçlü bir şekilde dönmeye başladığını görüyoruz. Bütün sürpriz füzyon tekerinde değil tabi ki.

Füzyon tekerini aşağıdan besleyen “LW105” dönme kanadına sahip. Bu dönme kanadı dönerken etrafındaki havayı füzyon tekerine doğru aktaracak bir yapıda. Hem de standart modellerden daha uzun olması sayesinde daha düzgün ve büyük bir hava akımını ile beyblade yavaşlasa bile döndüğü sürece hava akımını füzyon tekerine taşıdığı için L-Drago’nun devrilmesini önlüyor. 

Bu özellikler de L-Drago’nun vampir davranışının arkasındaki bilim. Ne kadar basit gibi gözükse de oyuncaklardan, uzay mekiklerine her yerde bilime ve fiziğe ihtiyaç duyuyoruz ve bunları iyi kullanırsak L-Drago gibi veya daha iyi mühendislik harikaları yapmak mümkün.

 

KAYNAKÇA & İLERİ OKUMA

Beyblade Metal Masters | My Anime List

Başlık Görseli | Beyblade Metal Masters (Anime)

Meteo L-Drago LW105LF | beyblade.fandom.com

Dönme Hareketi Görseli | Beyblade Metal Masters (Anime)

Serbest Beyblade Diyagram Görseli | Beyblade Metal Masters (Anime)

Vampir Beyblade | Bölüm 2: Meteo L-Drago’nun Fiziği Read More »

çift yıldızların evrimi

Çift Yıldızların Evrimi

[Özgün yazıdır]
Tarih: 08.04.2021
Yazar: Melih Kul
Ortalama :Okuma Süresi: 3 dakika

Birbiri etrafında çekimsel olarak birbirine bağlı yörüngelerde dolanan iki yıldızın oluşturduğu kapalı sisteme, “çift yıldız sistemi” denir.

Çift yıldızlar kabaca yıldızların birbirine olan yakınlıklarına göre üç gruba ayrılır:

  1.     Ayrık Çift Yıldızlar
  2.     Yarı Ayrık Çift Yıldızlar
  3.     Değen Çift Yıldızlar 
Çift Yıldız Grupları
Çift Yıldızların Evrimi

Çift yıldızların evrimi, tekil yıldızlarınkinden tamamen farklıdır. Çift yıldızların farklı evrimi, bunların çift oluşları ile ilgili doğasında ve etrafında yayılmış bulunan potansiyelden kaynaklanıyor.

Sistemin içinde bulunan bir küçük kütle üç ivmenin etkisinde kalır. İki yıldızın çekim ivmesi ve yörünge harekinde oluşan merkezkaç ivme. Yıldızlara yakın bölgelerde, maddenin yıldızlarla aynı hızla dönmesi beklenir. Her üç kuvvetin etkisinden oluşan toplam potansiyel bir şekil üzerinde işaretlenirse, her yıldızın etki alanının sınırlı olduğu görülür. Eşit potansiyeli temsil eden noktaların geometrik yerine “Roche eş potansiyel yüzeyleri” denir. İki yıldızdan birine bağlı olan maddenin içinde bulunduğu kritik yüzey “Roche loblarını” belirler.

Roche Kritik Yüzeyi

 

Roche loblarının dışında olup yıldızlarla birlikte dönme hareketinde bulunan madde, L3 noktası ile sınırlanan yüzeyin ötesine geçemediği sürece, sisteme bağlı kalır. L1, L2, L3, L4 ve L5 noktaları “Lagrange noktaları” olarak bilinir. Yani, iki yıldız arasındaki çekimsel etkinin bunları döndürmek için gereken merkezi kuvvete tam olarak eşit olduğu noktalardır. L1 noktası en önemli olanıdır. Sistem uzay – zaman boyutunda incelendiği zaman, L1 noktasının yıldızların “potansiyel kuyuları” arasında bir geçiş yeri olduğu ve en büyük potansiyele sahip olduğu görülüyor.

Bir çift yıldız sisteminde, yıldızlardan biri Roche lobunu dolduruncaya kadar genişlerse, madde yıldızı L1 noktasında terk ederek diğer yıldız üzerine yığılır. Genişleme hızı, maddeyi L3 noktasının ötesine itecek kadar çok ise madde sistemi tamamen terk eder.

Yakın Çift Yıldız Sisteminin Evrimi

Bazı yıldızlar oluşurken yakınlarında bulunan bileşen yıldızlarla birlikte oluşurlar. Yıldızların birbirlerine çok yakın oluşu birbirleri üzerinde çok büyük çekimsel etkilerde bulunmalarına sebep olur. Bazı durumlarda bileşenler arasında kütle aktarımı oluşabilir. Bu yüzden tek yıldızlardan daha farklı gelişen evrim senaryoları vardır.

 

KAYNAKÇA & İLERİ OKUMA

Başlık Görseli Sanatçı Lynette Cook’un 13 Haziran 2016’da California’daki San Diego Eyalet Üniversitesi’nden edindiği bir fikir üzerine Kepler-1647 b’de eşzamanlı yıldız tutulması ve gezegensel geçiş olaylarını çizimini gösteriyor. AFP Lynette Cook | San Diego State University

KARAALİ, S. Yıldızların Evrimi Kitabı, İstanbul, 1999

BİLİR, S. Yıldızların Evrimi Ders Notları

BİLGİÇ, E. D. Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2011

Pettini, M. Structure and Evolution of Stars – Lecture 18

 

Çift Yıldızların Evrimi Read More »

sıcaklık

Maksimum ve Minimum Sıcaklık

[Science Focus yazısından çevrilmiş ve düzenlenmiştir.]
Tarih: 07.04.2021
Yazar: Fuat Bayrakçı
Ortalama Okuma Süresi: 3 dakika
Sıcaklık Nedir?

Bir cismin, etrafına, kendiliğinden enerji verme eğiliminin bir ölçüsüdür. Enerji veren madde daha yüksek sıcaklıktadır. Bir maddenin sıcaklığı, maddenin ortalama hıza sahip herhangi bir molekülünün kinetik enerjisiyle doğru orantılı olan büyüklüğüdür. Sıcaklık artıkça maddenin moleküllerinin ortalama kinetik enerjisi artar. Tam tersinde ise sıcaklık düştükçe moleküllerin ortalama kinetik enerjisi azalır. İki cisim birbirine temas ettirildiğinde sıcak olan soğumakta soğuk olan ısınmakta ve belirli bir süre temas halinde kaldıklarında her ikisi de aynı sıcaklığa gelmektedir. Buradan yola çıkarak; sıcaklık, bir maddenin ısıl durumunu belirten ve ısı geçişine neden olan etken olarak tanımlanabilir.

Minimum Sıcaklık Nedir?

Sıcaklığın tanımını yaptığımız bilgilerden yola çıkarak bir maddenim minimum sıcaklığından bahsettiğimizde aslında moleküllerin kinetik enerjisinin teorik olarak sıfır alındığı “Mutlak Sıfır” noktasından söz ediyoruz. Mutlak sıfır moleküllerin durduğu (hareketlerinin çok küçük titreşimlere indirgendiği) noktadır. Mutlak sıfır hesabında ihmal edilen bu titreşimin sebebi sıfır noktası enerjisi denilen enerjidir ve bu enerji maddeden uzaklaştırılamaz. Bu nokta, bir maddenin moleküllerinin entropisinin minimum değerine ulaştığı teorik sıcaklıktır. Bu sıcaklık 0 Kelvin ve –273,15°Celsius olarak ölçülmüştür. Ayrıca bir madde mutlak sıfıra kadar soğutulduğunda maddenin 5. hali olarak nitelendirilen Bose-Einstein yoğunlaşmasından bahsedilir. Bir Bose-Einstein yoğunlaşması, mutlak sıfır değerine kadar soğutulan atom grubudur. Bu sıcaklığa ulaştıklarına atomlar birbirlerine göre neredeyse hiç hareket etmezler. İşte bu noktada atomlar bir araya toplanmaya ve aynı enerji durumuna girmeye başlarlar. Fiziksel açıdan özdeş olurlar ve tüm atom grubu tek bir atommuş gibi davranmaya başlar. Bose-Einstein yoğunlaşması hakkında daha fazla bilgi almak için “Maddenin Hali: Bose-Einstein Yoğunlaşması” yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

Maksimum Sıcaklık Nedir?

Mevcut fizik teorileri, bir nesnenin sıcaklığı yaklaşık 1.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000 ° C olan ‘Planck sıcaklığına’ ulaştığında çöküyor. Bu sıcaklıkta, bir nesne o kadar çok enerjiyle radyasyon yayar ki her foton kendi küçük kara deliğini yaratır. Tüm Evren çok kısa bir süre bu sıcaklıktaydı, Büyük Patlamadan yaklaşık 10-43 saniye sonra. Genel olarak, Güneş’ten yüz trilyon, trilyon kat daha sıcak.

 

 

KAYNAKÇA & İLERİ OKUMA

Bose-Eınsteın Yoğunlaşması | notit

Sıcaklık | Wikipedia 

Mutlak Sıfır | Wikipedia

En Yüksek Sıcaklık (Çeviri) | Science FocusBaşlık Görseli | Background vector created by macrovector_official – www.freepik.com

 

Maksimum ve Minimum Sıcaklık Read More »

Scroll to Top